~200~

725 46 698
                                    



Planlanan ve beklenen savaş gelmişti. Herkes bunun ciddiyetinin farkındaydı. Hatta belki bu yüzden Jeno, Jaemin'i net olarak hatırlamaya başlamıştı. Mark ve Jaemin laboratuvarda panzehiri çoğaltırken Jeno da yanlarında durmuş, sessizce izliyordu sevgilisini. Onu ne kadar özlediğini farkediyordu. Geçen her bir dakikada aklının nerde olduğunu, neden kokusuna ve dokunuşuna hasret kaldığını düşünüyordu.

Chan, Jeonghan'ın durumunu bilmesine rağmen genel bir kontrol için Changbin'i yollamıştı. Yardım almaları önemliydi. Hatta bu yüzden Hyunjin ve Seungmin'in başka vampirleri de yanlarına çekme fikrini desteklemişti. Ne var ki çoğu vampir, öldüren serumu bilmediği için, onlara okserden bahsedemezlerdi, bu savaşı çocukça buluyor ve destek vermiyordu.
Sonuç olarak bir başlarına, gidecekleri yeri keşfetmek adına Jaehyun'la Micha gönüllü oldu ve arabalar, motorları hazır bir şekilde beklemeye başladı.

Böyle ciddi bir savaşın olacağını önceden bir iki kere düşünmüş olsa da, birkaç saat sonra gerçekleşeceğini bilmek birazcık ürpertiyordu Minho'yu. Sebebi, sevdiği ve değer verdiği kim varsa bu ciddi savaşın içinde olacak olmasıydı. Berbat bir duyguydu bu. Hissettiğine inanamıyordu ve bunun baskısı adeta bir elmiş gibi boğazındaydı.

Herkesten çok Jeongin için endişeleniyordu. Onun böyle bir ortama girmesini de başından beri hiç istememişti zaten. Ama olanlar oluyordu, hiçbiri Minho'nun isteğine göre şekillenmiyordu. Üstelik Jisung olanları duyunca Jeongin'e "kendi kararını kendin ver, ne olursa olsun yanındayım" demişti. Minho bir an Jisung'un kafasına bir şey düşmüş olabileceğini düşündü. Ama gerçek buydu. Han gerçekten de karışmamıştı kardeşine. Tabii Jeongin ona savaşın içeriğini ne kadar anlattı bilmiyordu ama her türlü inanılmaz geliyordu.

Saymak gerekirse; Jaehyun, Changbin, Seungmin, Jaemin, Hyunjin, Jeno, Jeongin, Micha, Chan ve Minho kesin olarak dahil olacaktı bu savaşa. Onlar dışında neler olup bittiğini yarım yamalak öğrenen Mark da gelmek isterse geri çevirmezlerdi. Belki Jeonghan da bir şekilde katılır, olmadı başka biri aracılığıyla yardım gönderirdi. Her adımı polisler tarafından izleniyorken bunu yapabilmesi gerçek bir mucize olurdu tabii.

"Eski dili konuştuğunu hiç görmemiştim", dedi Minho.
Chan'la birlikte dışarda, arabanın kaportasına yaslanmışlar ve öğle vaktinin getirdiği sıcaklığı, doğal olarak, umursamadan diğerlerini bekliyorlardı.

"Sonuçta eski", dedi Chan omuz silkip.
"Pek tercih etmiyorum."

Artık bu dili bilen ve konuşan vampirlerin azalması sonucu böyle bir görüş benimsemesi garip değildi. Ancak Minho, ona dönüp hafifçe gülümserken böyle bir fikrin çok da lazım olmadığını nasıl aşılaması gerektiğini düşünüyordu.

"Ama çok yakışıyor. Dudaklarına da, sesine de."

Chan da gülümseyerek ona döndü ve sol elini kavradı. Böyle düşünmesi garip gelmişti ama şikayetçi değildi.

"Öyle konuşursam bir şey anlamazsın", dedi hafif bir alayla.
Minho ona 'sevgilini hafife alıyorsun' temalı bir sırıtışla baktı.

"Bi limpre.* Konuşursan faydalanırım."

(*öğreniyorum)

Chan oldu olası pek sıcak bakmamıştı bu dile ancak Minho'nun konuşması inanılmaz hoş gelmişti. Tuttuğu eli dudaklarına götürüp her bir parmağına minik öpücükler bıraktıktan sonra öteki elini sevgilisinin beline attı.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin