~134~

1K 87 173
                                    

"Taeyong hyung, ben çıkıyorum."

Seslenmemle okuduğu kitaptan kaldırdığı klasik, ruhsuz bakışlarını gözlerime dikti.

"Yarın öğleden sonra gel. Tadilat olacak."

Başımı onaylar anlamda salladım sadece. Kütüphaneden çıkıp kabanıma gömüldüm iyice. Taeyong hyung çalıştığım kütüphanenin sahibiydi. Anladığım kadarıyla bu işi hobi olarak yapıyordu çünkü zengindi. Son model arabası, içmemesine rağmen her gün aldığı americanosu ve ipekten yapılmış kıyafetleri bunu gözler önüne seriyordu. Onun hakkında okumayı sevdiği dışında hiçbir şey bilmiyordum. Sorgulamama da izin vermiyordu zaten. Biraz ketumdu.

Karanlık sokakta yürürken akla gelebilecek en saçma şeyleri düşünüyordum.
Mesela kütüphanenin temizliğinden sorumlu küçüğüm Jeno'nun, neden her sabah işe kafası güzel bir şekilde geldiği. İlgileniyormuş gibi görünmeyi sevmezdim. Bu yüzden pek sormuyordum ona ancak o beni kendine yakın gördüğünden bazı şeyleri anlatıyordu. Yirmi birinci yaşına henüz başlamıştı ama geceleri barda çalışıyordu. Tabiki içkileri denetleyenler vardı ve barmen olarak bir yudum bile içmesi yasaktı. Neden burnunun ucunu göremeyecek kadar kafası bulanık oluyordu o halde? Cidden bunu merak ediyordum.

Bacaklarımın giderek daha fazla üşüdüğünü hissedebiliyordum. Vücudumda belki de en hassas yerdi bacaklarım. Soğuğa, sıcağa dayanamıyorlardı. Bu yüzden ev arkadaşım Felix bana 'güçsüz' ya da 'dayanıksız' tarzı kelimelerle hitap ediyordu. Kendine bakmadan hem de.
Onunla üniversitede kazara tanışmıştık. Alt sınıftaydı ve üstüme kahvesini dökmüştü. Aslında nerdeyse onu dövecektim ama o zamanlar tatlı olduğundan bir şekilde arkadaş olduk. Ben okuduğum bölümü kapsayan bir iş bulamazken o mezun olur olmaz bir işe girmişti. Bir şirkette mali müşavirdi. Paraya para demiyordu ama garip bir şekilde beni bırakmamıştı. Hala iki oda bir salon öğrenci evinde, benimle birlikte yaşıyordu.

Daha fazla üşürsem donacağımı düşünüyordum. Bu yüzden daha önce bir belki de iki kez kullandığım kestirme yola girdim. Uzun zamandır görmediğimden olsa gerek oldukça yabancı gelmişti. Ayrıca fazlasıyla ıssız ve ürkütücüydü.

Yol bitmeden karşıdan gelen bir silüet gördüğümde az da olsa rahatladım. En azından yalnız değildim.
Ben yürüdükçe silüet de eş zamanlı olarak yaklaşmış ve kısa bir an da olsa yüzünü görmüştüm. Nedense bana direkt Taeyong hyungu hatırlatmıştı. Yanımdan geçip gittiğinde istemsizce duraksayıp arkamı döndüm. Gittikçe hızlanan bedenini izledim bir süre.
Fiziksel olarak benzemiyorlardı hayır. Sadece tıpkı onun gibi ketumdu sanki. Soğuk, ruhsuz, gülümsemeyen. Bana hiç bakmamış olsa da gözlerinin kahve tonlarında olduğuna emindim.

Bacaklarımı hissetmemeye başladığımda daha fazla durmayarak hızlıca ilerlemeye devam ettim. Bu yabancıda ne vardı bilmiyordum ama hoşuma gitmişti.




...




Her seferinde benden önce eve geliyordu. Malum, onun işi düzenliydi. Sabah dokuzda gider akşam en geç sekizde dönerdi. Kışın sıcak, yazın serin yerde kıçını yayarak çalışıyordu. Onu boğmak istiyordum.
Ne yazık ki çok tatlı ve kibardı. Eve geldiğinde benim için yemek pişiriyor, etrafı topluyor ve sessizce dizi izliyordu.

"Jisung ve Hyunjin gelmiyor mu bu gece?"

Tekli koltukta oturmuş bilgisayardan netflixine bağlanmıştı. Yine.
Sorumla gözlerini ekrandan ayırmadan başını kaldırmış ve kulaklığının tekini çıkarmıştı.

"Hyunjin sevgili yapmış, bu gece buluşacaklarmış. Jisung da kardeşine vakit ayıracakmış. Yani hayır, gelmiyorlar."

O kulaklığını geri takarken kaşlarım çatık bir şekilde televizyonun siyah ekranına bakmaya başladım. Onlarla da üniversiteden tanışıyorduk. Hyunjin bana kaldığım dersleri vermem için yardımcı olmuştu. Jisung da Felix'in arkadaşıydı. Sonra hep birlikte takılmıştık.
Bundan önce, nerdeyse her gece bize gelip lak lak ederler ve yatıya kalırlardı. Bundan vazgeçmiş olmaları mükemmeldi tabi ama bana bir şey söylememelerini garip bulmuştum. Sonuçta hepsinin büyüğüydüm. Cidden bana zerre saygıları yoktu.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin