~198~

295 43 362
                                    


Keyifli okumalar.



Bedenimi saran kollar uzaklaşıp da Chan'ı gördüğümde, son yaşananlar bir bir dolmaya başladı zihnime. Sevinçle yüzüme bakmayı bırakıp bir koşu odadan çıktığında diklendim yavaşça.
Ellerime baktım, ne anlayacağımı düşünmeden yüzüme dokundum.
Ben soğuktum.
En son hissettiğim şey yorgunluk ve yılmışlıktı. Hala içimde bu tarz bir rahatsızlık vardı ama bedenim dinçti. Sanki onca saat aç kalmamışım gibi.

Kapı açılınca ve onu tekrar görünce, eskisi gibi hissetmediğimi farkettim. Sanki her şeyin üstüne ince bir örtü çekilmişti. Az, nerdeyse yok gibiydi. Göğsümün ortasında kocaman bir boşluk vardı adeta.
Yanıma oturduğunda elime tutuşturduğu pakete çevirdim gözlerimi. Bu saatten sonra su içemeyecektim tabii. Tek besinim bu olacaktı.

"Önce bir kendine gel. Sonra konuşuruz her şeyi."

Zihnimi okumuş gibi teşvik ettiğinde paketin ucunu yırtmış ve daha fazla düşünmeden dudaklarıma götürmüştüm.
Başta düşünce olarak garip gelse de, sıcak kan dilime değdiği anda çok daha iyi hissettim. Boğazımı yakan susuzluk hissi çabucak geçerken ne zaman paketin sonunu gördüğümü anlamadım bile.

Elimdeki boş paketi alıp komodine bırakırken gözlerime baktı beklentiyle. Ne beklediğini anlamamıştım ama göğsümdeki boşluğun yavaşça dolduğunu hissederken üstümdeki pikeyi açtım. Bacaklarımı aşağı sarkıttıktan sonra kollarımı uzattım ona.
Sanırım bunu bekliyordu.
Başını boynuma gömüp belimi sımsıkı sardığında bir elimle saçlarını sevdim. Kokuları ve sesleri çok net bir şekilde algılayabildiğimi yeni fark ediyordum. Onun kokusu da çok netti ve içimde garip bir his uyandırıyordu.

"Seni koruyamadığım için özür dilerim", dedi. Dudaklarını hissettim boynumda. Art arda öptükten sonra tamamen bırakmadan uzaklaştı. Gözlerimiz buluştuğunda ne söylemek istediğimi düşünmeye çalıştım.

"Beni dönüştürdüğünü bilmiyor olmalı. Bunu kullanabiliriz."

İfadesi değişmedi ama gözlerini kaçırıp başka yöne baktığında üzüldüğünü düşündüm. Bunu söylememeliydim sanırım.

"Biraz dinlen, kafanı topla", dedi tamamen uzaklaşıp. Kalktığında beklemeden ben de ayaklandım.

"Dinlenmeye ihtiyacım yok artık. Neler olup bittiğini öğrenmek istiyorum."

Odanın kapısını açarken bana kısa bir bakış attığında karşı çıkmayacağını anlayarak peşinden gittim.
Büyük evdeydik ve çok yakında birçok koku vardı. Hepsi birbirine karışmış gibiydi. Öyle olmasa bile hangisinin kime ait olduğunu bilmiyordum.

Salona girdiğimizde aniden boynuma atlayan Hyunjin'le donakaldım. O kadar boşluktaydım ki ona karşı ne yapmam gerektiğini bile kestiremiyordum.
Dibimde olduğundan kokusunu seçebilmiştim. Portakal çiçeği gibiydi. Bana eski günlerimizi anımsatmıştı.

"Bence bu iyi bir fikir değil", dedi Haechan.
Gözlerim köşedeki koltuğa sinmiş bedenini bulduğunda da bakmadı bana.
Hyunjin benden ayrılıp yüzüme kocaman gülümseyerek bakarken, çoktan kanepeye oturmuş olan Chan'ın yanına geçtim.

"Jaemin çıldırmış durumda ama kontrol edilebilir. Size Jeno hakkında bilgi verdikten sonra burdan defolup gitmek istiyorum."

Herkes gibi ben de Haechan'a baktım tekrar. Diğer kokulara oranla onun sahip olduğu daha farklıydı. Oldukça yoğun ve ilgi çekiciydi. Bir yanım gidip daha yakından hissetmek istiyordu ama nedenini tahmin edebildiğim için tutuyordum kendimi.

"Öncelikle ölmemiş olmana çok sevindim hyung. Elbette hiçbir şey eskisi gibi olmaz ama ben hala seni takdir edip sevmeye devam edeceğim."

Yine gözlerime bakmadan konuştuğunda dudaklarımı dişleyerek Chan'a döndüm. Durumumu anlıyor olacak ki bir elini omzuma atıp hafifçe sıktı.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin