~193~

263 44 362
                                    

"Size onu yalnız bırakmayın demiştim."

Chan'ın sesindeki sakinlik, odada bulunan herkesi geriyordu. Bağırıp çağırsa daha az endişeleneceklerdi ama o, inanılmaz derece sakin konuşarak dile getiriyordu sitemini.

Elleri, çalışma masasına yaslı, başı öne eğikti. Öyle bir histi ki içindeki, insanlar için kullandığı empati özelliği bile açıklayamıyordu. Ya Minho'nun da başına, Jeno'nun başına gelenler gibi kötü şeyler gelirse? Yapar mıydı? Delinin tekiydi, her şeyi yapabilirdi. Belki de yapmazdı. Hoshi bir şekilde Minho'yu tarafına çekmek istemişti önceden, şimdi de bunu denemek istiyor olabilirdi. Öyle bir durumda saygısını ve içtenliğini sunması gerekirdi, işkence etmesi değil.

Başını iki yanda sallayıp diklendi ve ellerini kotunun cebine koyup tek tek, her bir yüze baktı. Doğru düşünmek zorundaydı. Atışını bile hissetmediği kalbinin, mantığının önüne geçmesine izin veremezdi.

"Seungmin, Changbin ve Jeno siz telefondan gelen sinyali takip edeceksiniz. Muhtemelen tuzaktır, yinede bir şeyler bulmaya çalışın."

"Ben de onlarla gideyim", dedi Jeongin. Kendini inanılmaz suçlu hissediyordu. Keşke sözünü dinlemeyip peşinden gitseydim diye düşünüyordu ama artık bir faydası yoktu bunun. Bu yüzden yardım etmek istiyordu.

"Henüz yeterli aşamada değilsin, sana bir şey olursa Minho hepimizi öldürür. Geride kalıp iz sürecek olan Jaehyun ve Hyunjin'e yardım et."

İtiraz etmek istedi Jeongin, yinede susmayı seçti. Kimse şu an Chan'ın kararlarını sorgulamak gibi bir hata yapmak istemiyordu. Sonuçta Hoshi, deliliğinin hakkını vererek Minho'yu kaçırmış ve önemli bir koz elde etmişti.
Yalnızca Jaehyun iyice düşünüyor ve Chan'ın kararlarında bir terslik olmadığına emin oluyordu.

"Jaemin ve Mark, siz de hazır olun. Bu gece örnek bir ilaç alabiliriz."

"Sen ne yapacaksın peki", diye sordu Changbin.
Açıkça, onun için endişeleniyordu. Birbirlerini uzun yıllar boyu tanıyorlardı sonuçta, Chan'ın bir an sonra delice bir şey yapma olasılığı vardı.

"Haftaiçi bulduğumuz birkaç ipucunu birleştirdim. Birine ulaşmaya çalışacağım. Uzun süreceğini sanmıyorum, bir şey çıkmazsa size katılırım."

Hepsi başıyla onayladı.
Sonra çabucak dağıldılar. Kimse zaman kaybetmek istemiyordu. Yine kimse itiraf etmese de, hepsinin Minho'ya karşı içten bir sevgisi vardı. Onun bu oyunda önemli olduğunun da farkındalardı.

Telefon sinyalini takip edecek grup arabaya geçerken Chan onlara yetişip Jeno'yu kenara çekti. Böyle bir şeye asla göz yummazdı normal bir durumda, ancak söz konusu olan Minho'nun hayatıydı. Hem Jeno'nun da onun için her şeyi yapacağına emindi Chan.

"Bak Jeno, sana gidip casusluk yapmanı söylemedim çünkü bu aptalca olurdu. Ama o deli için gerçekten bir şey ifade ediyorsan, bunu kullanmak zorundayız. Hele ki şu durumda. Eğer gittiğiniz yerde Hoshi de olursa, konuşup karar verirken iyi düşünmeni istiyorum. Kelimeleri kullan ya da oyna. Çünkü Minho'yu kurtarmak zorundayız."

Başta Chan'ın bu konu hakkında bilgi sahibi olması bir an duraksattı Jeno'yu. Hoshi ne söylediyse Minho'nun önünde olmuştu çünkü. Onun yaptığı kötü şeyleri bir tek Minho'ya anlatmıştı. Belli ki Minho bunları, gerekli gördüğü kadarıyla, Chan'a anlatmıştı.
Jeno, öz abisi gibi hissettiği Minho'yu kurtarmak için her şeyi yapmaya hazırdı elbet. Ancak nasıl yapacağını bilmiyordu.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin