45

1.3K 90 9
                                    

Korkumu ne zaman kaybettim, biliyor musunuz? Babamı arkamda bırakıp kaçtığımda sonra o bedeni ayakta tutan ruhun ayrıldığını gördüğüm de...

O zamandan beri asla kaçmadım. Kimseye de arkamı dönmedim ve o zamandan beri de kimseye güvenmedim. Beni uyuşturucu müptelası yaptıklarında, bittiğimi iliklerimde hissetmiştim. Her ne kadar uyuşturucu belasından kurtulsamda orada yaşadıklarım hiçte hafife alınan bir yanı yoktu.

Tedavi olunan yer tımarhanenden farksızdı. Ya da hastane mi demeliyim  veyahut hapishane mi? Büyük ve renksiz bir yer. Odalarda demirlikler. Sosyalleşme olayı ise sadece Amerikan filmlerin de ki daire çizerek oturulmuş sandalyeler de hayatınızı anlatıp daha beter hayatları görmekle kendinizi sakinleştirmekle geçiyor.

Bir de şu büyük yemekhaneyi unutmamak gerek Batuhan ile dostluğumun başladığı yer. Asla hafife alınacak bir yer değildi. Benden katça büyük insanlar vardı. Telaş vericiydi ki bunun uyuşturucu almadığımdan adım gibi biliyordum. Gözlerimin altları mosmor ve cılızdım.

Saçlarım ise onları kazıtmıştım. Saçlarım oldukça hızlı uzuyordu ve tüm her şeyden kurtulmak istemiştim.

Yemekhanenin girişine girip yemek almak için hareketlendim. Tablalardan birinin alıp kadının yemeğimi koyması bekledim.

Uyuşturucu tedavim başlayalı sadece bir ay olmuştu ve de oldukça gergindim. Beyaz renk her yerdeydi. Farklı olan tablaların griliği ve de yemekhaneye geldiğimizde giydiğimiz mavi galoşlardan ibaretti. Bunun yanında çöp kovaların içinde ki poşetler de maviydi.

Yemeğim alıp boş olan bir yere oturup çatalı yemeğe batırdım. Buradaki beyazlık bana masumluğu falan temsil ettirmiyordu ve masumluk kavramın gerçekliğinden de oldukça şüpheliyim.Saatin olduğu duvara bakmak için kafamı kaldırdım.

Saat bire yaklaştığını görünce gülümseyip önüme döndüm. Evet, süre kavramını unutmuştum. Uyuyamıyordum. Ölümler gözlerimde tekrar can buluyor ve bu beni çıldırtacak düzeye getiriyordu. Önümdeki boş yer dolduğunda kafamı kaldırdım ve sarı saçlı, mavi renkli gözleri olan ve de yüz hatları iri olan çocuğa baktım. Kafasını kaldırıp bana üstün körü baktı ve öne doğru eğilerek: "Sen Beren Su Çetin olmalısın." dedi. Gözlerimi kısıp üzerimde ki boğazlığı kazağın kolları sıvayıp masaya dayandım.

Kafasını kaldırıp bana üstün körü baktı ve öne doğru eğilerek: "Adını çok duydum." dedi.

Gözlerimi kısıp üzerimde ki : "Ben de sürekli duyuyorum." dediğimde bu onu gülümsetmişti.

Nereden tanıdığına gelirsek bir çocuğu yemekhanenin ortasında öldüresiye dövmüştüm ve bu yayılmıştı. Kendi ismim defalarca kulağıma toslamış fakat bana ait değilmiş gibi hep işime dönmüştüm. Tabi burada ki tek işim kitap okumaktan ibaretti.

Kafamdaki namlu önüme doğru hareket edip koltukların arasında sıkışmış ortada ki sehpaya oturdu, adam. "Adını çok duydum" dedi. Bende Batuhan'a vermiş olduğum aynı cevabı karşımda ki hafif uzun saçlı, kahverengi gözlü ve bakışlarında ki donukluktan birçok ölüm görmüş adama sırıtarak:"Ben de sürekli duyuyorum." dedim.

Siyah gömlek, siyah ceket, siyah pantolon ve siyah kravat takan bu adamla tarzımız aynı sayılırdı. Bir tek şey dışında. O kumaştan giyerken ben deriyi tercih ederdim. Tedirginliği, hiçe sayan ve alaylığı gösteren bir hareketti. Kırk üç saniye boyunca, oturduğu sehpada bir heykel misali hareketsizce durdu. Ölmemi isteyen biri için uzun bir cinayetti. Devam ettiğim sayıların seksen altıncı saniyede gözlerini kapattı ve gür siyah kirpiklerini sergiledi.

Silahı indirirken kaşımı kaldırıp ne yapmaya çalıştığına anlam vermeye çalıştım. Silahı ceketinin içine taktığı silah askılığına koydu ve gözlerini ayırmadı.

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin