Vücudumdaki tüm kan çekilmişti. Kahve, sehpanın üzerinde hızla ilerliyor ve kenardan damlıyordu. Yere düşen kahve damlacıklarına bakarken Mert kolumu tuttu ve çeneme dokunarak yüzümü kendine doğru çevirdi.
Eli çenemdeyken:
"Neler oluyor?" Diye sordu. Burunlarımızın değmesine az kalmıştı. Elinden kurtulup dosyaya geri döndüm.
Önümde ki fotoğraftaki uzun, siyah saçlı kız, fotoğrafı çeken kişiye tutkuyla bakıyordu. Kahverengi gözleri ve esmere çalan ten rengiyle oldukça güzel duruyordu.
İsim: Ceren Işıldar
Yaş:21
Ceren Işıldar, babasının kim olduğu bilinmiyor. Annesi o beş yaşındayken öldü ve yetimhaneye gönderildi. Yetimhanenin ismi bilinmiyor. Ustaca gizlenildi. Yetimhaneden on yaşında evlat edildi. Evlatlık alan bu aile yurt dışında yaşıyordu. Ceren de onlarla birlikte gitti. Evlatlık aldığı ailesinde babası sayılacak adam 11 Eylül 2001 de Dünya Ticaret Merkezinde ki İki kule faciası ile öldü. Evlatlık edinen annesiyle yaşamını sürdürdü. Tek bilinen eğitimini Hardward Üniversitesinde görmüş olmasıdır. Eğitimi yarım bırakarak Türkiye'ye geldi. Son zamanlar da Çetin Holding ile uğraşıyor.
Dipnot: Senin gittiğin tüm barlarda seninle aynı anda bulunmuş.
Dipnot kısmı bana Ceren ile barda karşılaşmamızı hatırlatmıştı. Fakat Mert omzumun arkasından dosyada yazanları okumaya çalışırken nefesini hissetmemle kafamı çevirmem aynı anda oldu.
"Ne oldu?"diye sorduğunda
"İşlerime burnunu sokma." Dedim.
"ŞUNU TEKRAR EDİP DURMA!" diye bağırdı. Evin sessizliğini onun gür sesi bozmuştu. Kaşlarımı çatıp: "Kapa çeneni." Dedim sesimdeki tınıyı değiştirmeden.
"Asıl sen kapa çeneni." Diye bağırmaya devam etti.
Dişlerimi sıkarak:"Bana bağırmayı hemen kes." Diye cevap verdim.
"Sen de emir vermeyi bırak." Dedi sesini normalleştirmişti.
"Ben emir veririm. Yapmanızda umurumda değil. Çünkü sizleri istemiyorum. Ben bu yola tek başıma girdim." Dediğimde,
"Sırf ailen öldü diye bu kadar abartma." Dediğinde dudağını ısırdı. Pişman gibi duruyordu ama dediklerinin de arkasındaydı.
"Ah, öyle mi?" Diye sorduğum da.
"Yani ne var ki bunda?" Dedi sözlerine pişman olduğu dudağını ısırmasından belliydi.
"Haklısın." Deyip arkama yaslandım. Sarı dosyayı elimle sallayarak "Bu kadar kişinin ölmemi istemesi gayet normal ha?" Diye sordum.
Yüzü gerginleşti ve: "Sana bir şey olmayacak." Dedi.
"Nereden bilebilirsin?"
"Ben varım" dedi ve tepkisiz suratıyla devam etti:" Batuhan, Kıvanç, Burak var"
"Evet, planım da ne Burak ne sen vardın! Sizi de geçtim. Yağmur denen kız da yoktu. Emin ol ki o ikizlerde peşimize takılacaklar." Dediğimde:
"Haklısın."
"Demek peşime takıldılar. İtiraz edemedin."
"Yok, hayır. Mira ve Miray iyi insanlar. "
"BİLİYORDUM. İşte onlar da bulaştı işte." Dedim sesim oldukça yüksek çıkmıştı.
Mert kollarını bana dolayıp beni yere kendisiyle beraber fırlatmıştı. Camın dağılma sesi de o anda olmuştu.
Kırık cam parçaları üzerime düşerken bir kurşunların vızıltısı geliyordu. Tutmuş olduğum nefesi verdim ve önüme düşen saç verdiğim nefes ile hareket etti. Mert'e baktığımda dehşetin izleri yer alıyordu. Yüzündeki şok olmuş ifade ile kolumdan tutarak kafamız eğik bir şekil de evin içinde ki sütuna doğru çekiştirmeye başladı.
Sütuna arkamızı dayadığımızda evin perdeleri havalanıyor ve vazolar, duvardaki resimler parçalanıyordu. Duvara açılan delikler, camların kırılma seslerinden başka kurşunların vızıltıları hâkimdi.
Sütuna sırtımı dayayıp bacaklarımı kendime doğru çektim. Mert yanıma çökmüş, eli hala kolumdaydı.
"Bir çıkış bulmalıyız."
"Bu imkânsız. " dediğimde sütuna asılı olan çerçeve yere düştü. Çerceve dağılmış, içindeki manzara resmi yer de iki kere sekti. Mavi bir göl ve kenarlarda yeşil cam ağaçları, dağların önündeki ağaçlardan daha sarımsıydı. Dağdan süzülen güneş ışıkları göle vurmuş ve nefes kesici görünüyordu. Gölün yanında ki ahşap kulübe orada yaşama isteğimi uyandırmıştı.
Mert gözlerini tablodan çekerek kolumu sıktı ve aşağıya inen merdivenleri gözüyle gösterdi. Oraya ulaşmak için ateş saçılan boydan boya camı geçmek gerekiyordu.
Benim için sorun yok. Ölmek sorun değil.
Yavaşça yaslandığım yerden doğruldum ve kırılmış cama bakmaya başladım. Mermiler sırayla duvara çarpıyor ve duvarda asılı olan her şey yeri boyluyordu. Duvara saplanmış mermiler, bana saplanıyormuş gibi hissettiriyordu. Huzur bulduğum tek yer şimdi yıkılıyor muydu? Pek gelmiyor olabilirim. Fakat bu burayı sevmediğim anlamına gelmez. Gerçek hatıralar burada saklıydı.
Mermiler azalmaya başlamıştı. Salonda ki ışık buraya daha az vuruyordu. Boydan cam ile kaplı koridora ise pek uğradığı söylenemezdi. Ay ışığının içeri süzülmesi be yerdeki parçalara küçük gölgeler bırakıyordu. Mert'in kolunu tutup kaldırdım ve arkamdan yaklaşan ayak sesleri duymamla merdivenlere koşmaya başladım. Bu hareketlerle ateş edilmeye tekrar başlandı tek elim kafamı siper ediyorken diğer elim arkamda koşan Mert'i tutuyordu. Aşağı inen merdivenleri hızlıca inip bodrumun demir kapısını açarak içeriye girdim. Kapının arkasındaki anahtar ile kapıyı kilitledim. Camsız odanın ışığını açıp Mert'e döndüm. Şarapların, içkilerin dizili olduğu rafların altına çökmüş, bacaklarını uzatmış bir şekilde gözlerini bana dikmişti. Sol omzunu tutan sağ eli kan olmuştu. Saçları birbirine karışmıştı ve yüzünde hiç onda görmediğim bir tepki görünüyordu.
Ağzını açtı ve:
"Belanın ta kendisisin." Dediğinde reverans yapıp: "O benim." Dedim. Evin içindeki hızlı ayak seslerinin işitilmesiyle kaşlarımı çatıp:
"Buradan çıkmalıyız." Dedim.
"İmkânsız dediğini zannediyordum.""Evet, öyle. " dedim ve hızlı adımlarla şarapların dizili olduğu rafların arasında ilerlemeye başladım.
Babam-Kerem Çetin- eğer zeki bir adamsa mutlaka bu ev için başka çıkış yolları da yaratmıştır.
Ya da hayal gücümün komik yanı bana bunu söylüyordu. Bu adam hem annemi hem kendini hem de tanımadığım abimi koruyamamış adam ne kadar zeki olabilirdi ki?Şarap mahzeni...
Kimse buraya dokunmamış. Bu evi temizleyen kadın bile... Örümcek ağı tavanın köşesinde yerini koruyordu.
Ayak sesleri kesildi ve sesini yükselterek konuşan gür sesli adam:
"Beren Su Çetin, elma dersem çık armut dersem çıkma!" dedi ve:
"Elmaa!" Diye seslendi bir kaç saniye ardından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...