Murphy Yasası
Son
Musluktan akan su damla damla metal tezgahın lavabosunun içine damlıyordu. Oda da bulunan çoğu eşyanın adını bilmiyordum. Bu da yabancılık hissimi kuvvetlendirip diken üzerinde durmamı sağlıyordu. Yaklaşık on iki saat geçirdiğim odanın içerisinde dört sedye yan yana dizilmiş ve yatakların arasında bir paravan vardı. Sedyenin kenarında küçük bir dolap ve kafamın üzerinde masa lambasını andıracak şekilde, şuan yanmayan bir lamba vardı. Sağ tarafındaki çöpün içerisinde kanı aldıkları serumun kabloları duruyordu. Tek torba kan almak yetmez gibi tekrar kanımızı almışlardı. Mert Aksan'ın yüzü solgun görünüyordu. Benim de öyle göründüğünden emindim.
Kulağımda ki iletişim aracından ne herhangi bir plan haber veriliyor ne de herhangi bir ses vardı. Bana hiçbir şekilde haber verilmemişti. Fakat onlara bel bağlamayarak kolumdaki kayışların sedyeye sabitledikleri vidayı bileğimi bükerek parmaklarım ile gevşetmeye çalışıyordum. Tabi pek başarılı olduğum söylenemezdi.
Alnımdan süzülen ter ile derin bir nefes aldım.
İsmi Yaşar olan doktor, odanın kapısının tam hizasında biten merdivenin başında göründü ve ağır hareketler ile içeriye girdi. Doktor, gözlüğünün üzerinden bana baktı. Sonra da arkasında beliren odaya daha yeni adım atmış olan iri kıyım adam ile birlikte tezgahın önünde durdular. Doktor, masanın üzerindeki dosyayı eline aldı. Ardından DNA izolasyonunu olan tüpleri eline alarak kontrol etti ve sonra da üç saate yakın bir çalışmalarından sonra yanında hiç hareket etmeden duran adama:
"DNA izolasyonu tamamlandı."dedi sert sayılan bir sesle. İri kıyım olan adam başıyla onu onayladı ve Yaşar Bey elindeki dosyaya bir şeyler yazdı ve sonra da yazdığı kısmın altını iki kere çizip, birkaç dakika yazdığı şeye baktı ve hızla dosyayı kapattı.
Doktor, ellerini beyaz önlüğünün cebine soktu ve:
"İşim bitti."dedi. Adam, mesajı almış olmalı ki topukları üzerinde döndü ve bir asker edası ile yürümeye başladı. Önüme düşen sana doğru üfleyerek kayışlar ile uğraşmaya devam ettim. Doktordan çekinmiyorum. Her şekilde ölüm kaçınılmaz görünüyordu ve bir şeyler yapmazsam sedyeye yapışmış olan kıymetlim sonsuza dek orada kalacaktı.
Zorlu çabalarıma Yaşar Bey taburesinden kalkmadan mavi gözlerini dikerek inceledi ve tam ağzını açacağı sırada merdivenlerin başında Ahmet Gök ile beraber on üç kişi daha içeri girdi. Aralarında ingilizce konuşuyor ve takım elbiselerinin kırışmasını istemiyor gibi davranıyorlardı. Oldukça kaslı, güçlü ve yenilmez duruyorlardı. Hepsi oldukça genç görünüyordu. Sadece üçü hariç. Diğer üçü otuzlu yaşlarının sonundaydı ve her birinin ellerinde iki şer çift çanta vardı.
Ahmet Gök sırıttı ve doktora döndü:
"İşin bitmiş."dedi değişik bir tınıyla.
Doktor, tezgahın üzerinde duran dosyayı eline aldı ve Ahmet Gök'e uzattı. Gök, zafer kazanmışçasına gülümsedi. Dosyayı almak için elini kaldırdığında ihtiyar dosyayı kendine doğru çekti ve:
"Gideceğim ve beni tehdit etmeyeceksiniz."dedi anın salisesinde Ahmet Gök buz gibi kahkaha attı ve Yaşar Bey'in elindeki dosyayı hışımla çekti.
"Kaç yaşındasın be adam? Hiç mi film izlemedin? Bu filmdeki kötü adam benim."dedi ve doktorun göğsüne elini koyarak onu itekledi.
Doktor sendeledi ve duvara sırtını çarptı. Yaşar Bey, yaşlı olduğu için yaşadığı bu darp canını açıtmış olmalıydı. Doktorun gözlükleri burnunun ucundan kaydı ve sanki birkaç kilometre koşmuş gibi nefes nefes kaldı. Ahmet Gök dosyayı açtı ve sekiz haneli şifreyi girmek için cam kapının önüne geldi. Arkasına geçen on adam onu koruyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...