"Saat on da, evimde ol. Beraber gideceğiz Mert Aksan. Bu oyunun ne kadar içerindeyim görmeni istiyorum." diyerek konuştum ve masadan kalkıp hızlı bir şekilde okul binasından çıktım.Motosikletim ile evime zıt yönlü olan kendime ait depoya geldiğimde yavaşça motorumdan indim ve depoya küçük bir bakış attım. Gri sürgülü bir kapıya sahip olan deponun duvarının sıvası dökülmüştü ve deponun çevresi ağaçlarla kaplıydı. Öncelerde bu depo araba tamiri için kullanılmış fakat şehrin bir ucunda olduğu için kazancı olmadığından elden çıkarmak istemiş. Depoyu da böylece satın almıştım. Dışarıdan insanların yaklaşmaktan çekineceği bir yer olduğu için oldukça işlevseldi.
Metal gri kapıyı sürükleyerek açtım ve bana dikilen bir çift mavi göze gözlerimi diktim.
O da suskunca ayakta dikiliyordu. Kafasını çevirip sandalyeye bağlı adama döndü. "Ne var ne yok?" diye sorduğumda omuz silker bir tavırla:
"Bayıldı, uyanmasını bekliyorum. İki haftadır uğraşıyoruz, Beren. Bir şey bilmediğini söyleyip duruyor ve büyük ihtimalle de bir halt bildiği falan yok." dedi.
Bilmiyor muydu? Nasıl bilmiyordu? O gerçek ailemin evine koruyan bir korumaydı. Yalan söylüyordu.
"Emin ol, biliyor Batuhan." dedim. Gözlerini bana çevirdi ve kafasıyla yandaki küçük odayı gösterdi. Kafamı sallayıp odaya doğru yürüdüm.
Batuhan kapıyı kapatırken:
"Beren, adamı bırakmalıyız." dedi. Daha dün bir şeyler bildiğini iddia eden adam şimdi bana onu bir şeyler bilmediğini
iddia ediyordu. "Daha dün." dediğimde lafımı kesti ve: "Bende öyle sanıyordum. Aynı şeyleri aynı şekliyle anlatıyor. Yaptığımız onca şeye rağmen hala aynı şeyleri savunu-" dediğinde bu sefer ben onun sözünü kestim:"Bak, Batuhan o biliyor." deyip odanın içinde ki masaya doğru yürüdüm. Masanın çekmecesini açıp bir çanta çıkardım. Batuhan'a baktığımda göz bebekleri büyümüştü. Çantayı açıp Blow Magnum silahı çıkardım, şarjörünü takarken Batuhan:
"Ne yapacaksın?" dedi ve ucuna bir susturucu takarak silahın ağzına kurşun gelmesi için çektim ve indirdim. Her şey hazırdı.
Yavaş hareketlerle kapıya doğru yöneldim ve:
"Aklından geçeni yapacağım." dedim ve kapıyı açtım. Batuhan da sessizce arkamdan geliyordu. Şuana kadar hep bağlı olan gözlerindeki siyah kumaşı sertçe çektim. Gözlerini kırpıştırarak etrafı görmeye çalışıyordu. Silah havadaydı ve tetiğe basmamı bekliyordu. Salih Çalış'ın gözlerini ışığa alışmış ve korkuyla silaha bakıyordu. Gözlerini silahtan çevirip silahı tutan sahibine baktığında: "İşime yaramıyorsun." diye tısladım ve silahın horoz denen kısmını çektim ve gözlerini silaha çevirdi ve gözlerindeki ışık söndü. Tedirginlikle Batuhan'a doğru baktım. Sessizliğini korumaya devam ediyordu ve ne olursa olsun arkamda olacağını hissettiren bir duruşu geçmişti.
O benimle beraber uyuşturucu tedavisi olan arkadaşımdı. Belki de acıların üzerine kurulmuş olanı en sağlam arkadaşlıktı.
O benim çektiğim tüm acıları görmüştü. Tek tek, birer birer hepsini o da benimle tatmıştı. Burak beni bırakıp gittiğinde o beni bırakmamıştı. Batuhan bunu bana yapmamıştı. Benimle acı çekmişti. Ben de onunla acı çekmiştim. Uyuşturucu bağımlısı olmuştu ve parası olmadığı için çeşitli işlere bulaşmıştı. Ama ailesi onu durdurmayı başarmıştı. Şuan kim bizi durduracaktı ki?
"Dur, lütfen beni öldürme!" dedi. Gözlerimi ona diktiğimde silah hala aynı doğrultudaydı. "Ailem var benim!" dedi.
"Benim de olabilirdi." dedim düz bir sesle. "Bak, beni tehdit ettiler. Ailem ellerindeydi. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Çaresizdim. Küçük bir bebeği bile öldürecek kadar acımasızlardı. Hiçbir şey yapamadım." Yutkundu ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Ya-ya-pamadım, ya-pa-madım." diyerek ağlamaya başladı. Kafasını eğdi. Silahı daha da sıkı kavradım ve :"Anlat." dedim.
"O günü bana baştan her ayrıntısıyla anlat!" diye ekledim. Hıçkırıklarını engelleyip anlatmaya başladı. "O gün, sen ve abin bahçede oynuyordunuz. Mustafa Çetin ve Melek Çetin de masa da oturmuş sizleri izliyorlardı. Babanız mangal yakmak istedi. Eti severdi." Tebessüm etti.
"Ah! Onun yaptığın et güzel olurdu. Mustafa benim dostumdu. Ona nasıl böle bir şey yapabildim. Hala bilmiyorum." derken gözlerini yumdu: "Mangaldan sonra biri beni aradı ve dediğimi yapmazsan ailem hakkında endişelenmemi söyledi. İlk önce her zaman ki bizlere yapılan tehditlerden sanmıştım. Ancak eşimin sesini duyduğumda donakaldım. Kurtar bizi, diye bağırıyordu." Yutkundu:
" Dediklerimizi yapmazsanız karını ve çocuğu öldürürüm, dedi. Çaresizce ne yapacağımı sordum. O da önüne çıkmamamı istedi. Akşam olmuştu ve nöbetteydim. Sonra bir adam geldi. Sadece bir adam. Bana çekilmem için emir verdi ve bende çaresizce çekildim. Ardından kapıyı çaldı ve hissiz gözlerle bir süre onu izledim. Kapıyı sen açtın ve oradan koşarak kaçtım. Batırmıştım. Her şeyi batırmıştım. Benim hatamdı. Her şey benim hatamdı." dediğinde gözlerimi kaçırdım ve silahın kabzasını sıkmaya devam ettim. Silahı indirirken zorlanmıştım ve hırsın getirdiği duygu kümesi ile depodan çıktım. Derin derin nefesler alıyordum. Motoruma binip eve doğru sürmeye başladım. Lanet olsun! Bir aile yüzünden ailemi kaybetmiştim. Hem de iki kere ailemi kaybetmiştim. Gözlerimi yumdum.
O kadar hızlı gidiyordum ki gözüm hiç bir şeyi görmüyordu. Belimdeki silahın soğukluğunu hissediyordum. Onu öldürmeliydim. O sadece durmuştu. Karşı çıkmamıştı. Hiçbir şey yapmamıştı. Evimin önüne geldiğimde motosikletten indim ve eve girdim. O büyük çerçeveyi görünce yandaki vazoyu alıp duvara doğru fırlattım ve gözlerime dolan gözyaşların gerçekliğini düşüncelerimle yıkadım.
Bunlar, gerçekti ve gerçek; yanılsamalardan uzaktır. Bense bu gerçekliğin yanılsamaları olmasını isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...