27

1.4K 107 4
                                    

İçim öyle bir karanlık ki, ben bile kaybolmaktan korkuyorum. Korktukça yok oluyorum.

Hissizleştiğimi hissediyorum.

Bedenimi saran sıcaklık beni gözlerimi açmaya itmişti. Uyku, kollarını sarmıştı bedenime. Evet, derin bir uyku çekmiştim ilk kez. Sebebi neydi, bilmiyorum. Yağmurun cama çarptığını duyabiliyordum. Kanepeden doğrulup üzerimde ki battaniyeye ittim. Koltukta oturur pozisyona geçerken camdan süzülen ay ışığı salonu hafiften aydınlatıyordu. Gözlerimi kısarak etrafa baktım. Yan koltukta uyuyan Mert ve yerde pinekleyen Kıvanç'ı görünce televizyonda haberleri izlerken koltukta uyumuş olduğum gözümü önüne düştü.

Ellerimi saçlarımdan geçirip gözlerimi usulca kapadım.

Ben iki kişiyi öldürmüştüm. Neden hala buradaydım. Beni bulmaları belki de an meselesiydi. Buradan gitmeliydim. Bu kaçmak değil. Ya da öyle. Ayağa kalkıp mutfağa yönlendim. Açım ve düşünemiyorum. Buzdolabının kapağı açtığım da içindeki ışık yandı ve benim görmemi sağladı. Yumurtalara uzanıp omlet yapmaya giriştim. Evet, evet aranan kız şuan da omlet yiyor. Gerçekten komik değil mi? Aklını topla Beren.

Omleti yedikten sonra şarjı bitmekte olan telefonuma baktım. Saatin üçü gösterdiğini görünce garaja gittim ve aşağı inen kapağı açıp merdivenlerden indim. Işığı açıp, Kerem- beni büyüten adam - in motosikletine el atmaya başladım. Eski motorlara her zaman sevmişimdir. Gerçi tamir edecek bir yeri de kalmamıştı. Contaları sıktıktan sonra sürüşe hazır olacaktı. Contalarını sıkarken merdivenlerden inen ayak sesiyle kafamı kaldırdım.

"Merhaba, Beren. " dedi Yağmur karışmış sarı saçlarını düzeltmeye çalışarak. Cevap vermeyip diz çöktüğüm yerden kalkıp bir bakış attım.

"Şey... Seyy... Uyku tutmadı da." Diye açıklama yaptı.

Omuz silkip, elime bir bez alıp motorun üzerinde ki tozları silmeye başladım.

"Nasıl hissediyorsun?" Dedi kısık bir sesle.
"Oldukça iyi." Önüme düşen saçı elimin tersiyle arkaya iterek.

"Sen?" Dedim bakışlarımın ağırlığını koruyarak.

"Sanırım kötüyüm. Bir kâbus gördüm." Dedi çocukça gelen bir masum sesle.

"En azından her gün uyuyabiliyorsun." Diye cevapladım.

"Bu çok kötüydü." Dedi burnunu çekerek. Hadi ama ilgilenmeli miyim?

"Babam." dedi ağlamaya başladı. Elimdeki bezi kenara atıp ona doğru yürüdüm.

"Bak Yağmur, sana daha trajik bir şey anlatayım. Hem de kısa." Dediğimde yeşil gözlerinin altında ki yaşları sildi.

"Tanıdığın herkesin ölmesi gibi." Diyerek gülümsedim.

"Ama sen güçlüsün, Beren. Senin gibi olmak isterdim."

"Yani kendi karanlığında mı boğulmak isterdin?" Çarpıkça gülümseyip kaşlarımı kaldırdım.

"Kendi karanlığımın içinde güçlü karakter olmayı isterdim."

"Öyleyse ol!" Dedim kollarımı göğsümde birleştirerek.

"Ve de evine dönmelisin. Annen ile buradan uzaklaşmalısın. Tehlikeli artık burası." Diyerek onun uzak durmasını dile getirdim.

"Seni dinleyeceğim Beren. Karanlığımın içinde güçlü olacağım. Bu yüzden burada kalacağım. Annemi uzaklaştırabilirim. Ama ben buradayım."

"Bu bağlılığınız göz yaşartıcı, gerçekten." Dediğimde gülümsedi.

"Mira ve Miray neden buradalar?" Dediğimde: "Senin dövüştüğünü görmüşler, kafeste. Yendiğin adamın kız kardeşleriymiş. Dediklerini onlar yapacaklarmış."

"Sanırım anladım."

"Ceren kim?" Dedi o da bana ciddiyetle.

"Bir arkadaş, sanırım." Diyerek kafamı salladım.

"Batuhan ile aranızda ki bağ nedir? Çok kuvvetli."

"Yoldaşım." Diyerek kenardaki masadan motorun anahtarlarını aldım.

"Benim gitmem gerek, git ve uyu. Köpeğim ben gelene kadar sana emanet."

"Nereye?" Dedi.

"Sabaha burada olurum." Dedim. Motosikleti yukarıya çıkarmaya başladım.

********

Mezarlık ve soğuk. Kerem ve Gülçin'in mezarlarının yanı başındaydım. Soğuk vücudumu sararken tek yapabildiğim ayakta dikilip mezar taşına bakabilmekti. Gözyaşı yok, hissiyat yok. Hiç bir şey yok. Sadece yağmurun yerini kara bırakmış hafif bir beyazlık.

Kandırıldım, evet kandırıldım. Hem de milyonlarca. Neden, ne uğruna?

Hepsi cevapsız. Peki, bu neden?

Gün aydınlanırken hala aynı noktada ve hala bakışlarım aynı yerdeydi. Buzdan ördüğüm tüm duvarları yıkmak yerine bir kalıp daha örmüştüm. Tüm duygularımı havanın soğukluğuna emanet etmiştim. Bacaklarıma emir verip motoruma yürürken tek düşünebildiğim. İntikam ateşinde yanan ama soğuk bir beden.

Motoruma bindim ve yükselen sesi dinledim. Geçmişi yok etmenin zamanı değil bugün. Aksine iliklerime kadar geçmişi hissetmeliydim bugün.

Şehir hareketlenmeye başlamıştı. İnsanlar işlerine gidebilmek için sabahın erken vakitlerin de kalkıp rutin hayatını gerçekleştiriyordu.

Ya ben?

Çetin Holding yazan binanı önünde tabelaya bakıyordum. Bina mı dedim? Gökdelen demeliydim. Buraya daha öncede gelmiştim fakat bu kadar ilgimi çekmeyi başaramamıştı.

Seri adımlarla elimdeki kaskım ile dönen kapıdan içeri geçtim. Dönen kapının yansımasından kendimi görebiliyordum. Oldukça bakımlı görünüyordum. Yüzüm oldukça beyaz ve mavi irislerimi ortaya çıkarmıştı. Güvenlik görevlisiyle göz göze geldiğimizde bir iki adım atıp beni durdurmaya çalıştı.

"BEREN SU ÇETİN." dedim hızla ve bana uzana kolunu tutup arkasında birleştirdim.

"Eğer bir daha beni engellemeye çalışırsan kırık bir kolla seni evine yollarım."
Adamı ittirip silah kontrolü yapan yerden geçerken silahımı belimden çıkarıp kenardaki bölmeye koydum. Geçtikten hemen sonra silahımı alıp belime sıkıştırdım. O cihazın basındaki kadın gözlerini büyütmüştü fakat "Dur!" diyemeden ben asansörün açık kapısından içeriye girmiştim. Düğmelerden en üste olan 23 numaraya bastım ve kapanan kapıyı izledim. Yukarıda olan gösterge de, sırasıyla sayılar yazmaya başladı. 5. Katta durdu ve içeriye yaşlı takım elbiseli bir adam bindi. "Günaydın." Diyerek 10. Kata bastı. 8. Katta durduğunda oldukça genç iki bayan mini takım elbiseleri ve saçlarını savurarak bindi. 10. Katta yaşlı adam inerken genç bir adam içeriye girdi ve başıyla selamladı. Asansör dolup dolup boşalırken boş asansör 22 kattan geçerken boynumu sağa ardından sola yatırdım. Kütleyen boynum ile 23. Katta durdu. "Ding" diye çıkan sesle asansörden indim. Hızla koridorda yürümeye başladım. Burası yönetim veya yüksek mevkide olanların katıydı. Kast sistemi gibi...

En uçtaki odaya girmeden önce sekreter beni durdurdu. "Randevunuz var mı?"

"Sence olmalı mı?" Dediğimde gözlüğünün altında kısa bir bakış attı ve: "Olmalı." Dedi.

"Talha Taşkın, burada mı?" Dediğimde ayağa kalktı.

"Burada fakat randevunuz.
" gerisini duymadım. Kendimi odanın içine atmıştım. Arkası dönük bir şekilde oturuyordu. Masasının önünde durup kaskımı ahşap masanın üzerine iz çıkacak şekilde sertçe vurdum.

"Özür dilerim efendim. Durduramadım." Diyen sekreter sözlerine devam etti. "Güvenliği çağırıyorum." Dediğinde Talha Taşkın dışarıya bakmaktan vazgeçti ve sandalyesini çevirdi.

"Çık dışarı Yonca." Dedi dişlerini sıkarak.

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin