SON YEMEK
Şık bir restoran, yuvarlak masalar, saten masayı örten örtüler, masanın üzerindeki üçlü şamdanlar, buzla suya konularak servis edilmiş içkiler, orta büyüklükte avizelerin parlattığı çatal bıçaklar ve kırmızı yerin her köşesine kadar kaplayan halı.
Bir platform oluşturulmuş ve üzerinde canlı müzik yapan küçük bir grup. Klasik müziği çevreleyen notalar ve leylak kokusu.
Koluna girdiğim adamdan gelen büyüleyici kokusu ve takım elbisesinin içerisinde olan Mert Aksan. Garson yanımıza geldi. Bizi iki kişilik masalardan birine oturmamızı sağlayıp gözden kayboldu. Masanın üzerine yerleştirilmiş, menünün kapağını açtım. Dudak büzerken giriş kapısına doğru bakıyordum. Kulağıma yerleştirilmiş cihazdan birkaç ses geldi.
"Ahmet Gök, arabasından indi. Restorana girecek birazdan ceketinin cebinde kırmızı bir mendil var."dedi Okan. Evet, o da buradaydı.
"Ah, bir şey daha Beren. Bu gün çok güzel görünüyorsun. Yeşil sana yakışmış."dedi haylaz bir şekilde. Mert Aksan, suratıma baktığında omuz silktim.
Aynı anda ceketinin cebinde kırmızı mendil olan bir adam girdi. Yanına gelen garsona rezerve edilmiş masanın numarasını söyledi. Mustafa Çetin, bu kısmı halletmişti. Garson, Ahmet Gök'e eşlik etti ve birkaç masa ilerimizde olan Ceren Işıldar, Enes Aksan ve Mustafa Çetin'in masasında ki boş sandalyeye oturdu. Sağında ve solunda beliren adamlar onu korumaya çalışıyorlardı.
"Beren daha fazla izleme."dedi Batuhan Demir. Kafamı onun masasına doğru çevirirken küçük bir baş hareketi yaptı. Batuhan, Burak ile aynı masada otururken Kıvanç onların arka masasında yer alıyordu. Birini bekliyormuş gibi sürekli saatine bakıyordu.
Mert ile ben ise onlara en uzak olan masadaydık. Ceren'in vücudunu saran kırmızı elbise ile yanında oturan Enes sakin duruyorlardı.
"Beren gözlerin çok güzel."dedi. Ceren'in cihazından gelen ses ile yutkundum. Mert olağan sakinliği ile yanımıza gelen garsona siparişlerini verdi.
"Teşekkür ederim."dedi Ceren ve onun konuşmasını bekledi.
"Fazla lafı uzatmayacağım. Uranyum için buradayım ve bildiğim üzere sizlere de ihtiyacım var."dedi.
"Bu oldukça belli oluyor zaten."dedi Ceren kurnazca.
"İstediğimi verin ben de sizi rahat bırakayım ve huzurlu bir şekilde yaşamanızı sağlayayım."dedi.
"Bu kadar kolay olacağını mı düşündünüz?"dedi ve gözlerini kıstı Ceren. Ahmet Gök ise güldü. Başını sağa eğdi ve kaşlarını çattı.
"Bir sorun var gibi görünüyor."dedim Mert'e doğru.
"Sol omuzunda bir dövme olduğunu biliyordum."dedi. Ceren boğazını kavrayan bir elbise giymişti. Omuzları açıktı.
Mert'in omuzunun üzerinden dikkatle baktım. Batuhan ile göz göze geldim. Kaşları çatıktı. Ahmet Gök, etrafına bakmaya başladı ve aynı anda Mert'in gözlerine baktım. Enes Aksan söze atladı.
"Dövme mi?"dedi. "Beren'in dövmesi mi varmış?"dedi şaşkınca.
Ahmet Gök, etrafını taradı.
"Neredesin Beren Su Çetin?"diye sordu.
Dişlerimi sıktım ve Mert'e: "Bu adamı öldürmek istiyorum."dedim.
Ceren soğuk bir şekilde cevap verdi: "Buradayım ya."dedi.
Gözleri benimle buluştu, Ahmet Gök'ün. Gülümseme yüzünde oluştu ve: "Elma dersem çık, armut dersem çıkma."dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...