37

1.2K 103 16
                                    

Aşağının başka bir girişinin hemen önünde uzun siyah dantelli balık elbisem ile duruyordum. Soğuk elbiseme vurup vücudumun her bir yanına işlerken kabanıma sarılıp ileriye adımı attım. Sol omzumda ki 'Zümrüd anka' dövmesinin oluşundan üç gün geçmişti. Elimde ki parşömene benzeyen sahte davetiyeyi kapıdaki uzun boylu, zayıf, takım elbiseli adama uzatırken aklımdan geçen sadece bu gece eğlenebilmekti.

'Melek Kılıç' ismini gördüğünde yüzüme iyice bakıp elindeki uzun listede gözlerini gezdirdi.

İsmimi bulmuş olacak ki:

"Buyurun." diye geveledi tavşan dişlerini göstererek.

İçeriye girip uzun koridor da yüreye başladım. Üzerimdeki kabanı çıkartarak elbisenin sadece sol omzunu açtıkta bırakan elbiseyi bir mağaza mankeni gibi sergiliyordum.

Saçlarım sola doğru dağınık bur topuzdu ve çarpıcı olacak olan da kıyafeti tamamlayan kıpkırmızı saçlarımdı.

Elbisenin eteğinden tutup içeriye girdim. Büyük bir salondu, burası. Yerdeki mozaik oldukça ilginçti. Siyah beyaz karelerden oluşan bir mozaikti. Büyük salonun ortasından aşağıya uzanan büyük avize oldukça ihtişamlı ve de göz kamaştırır şekilde idi.

Kenarlara yerleştirilmiş yuvarlak masalar ve üzerindeki kristal bardakların içindeki kırmızı şarap bile salona renk katıyordu. Belime dokuna biriyle irkilsem de belli etmemeye çalışarak bana dokunan kişiye yavaşca dönerek baktım. Gözleri kırmızı ruja bezenmiş dudaklarımdan gözlerime değerken kibar olmaya çalışılan bir üslup ile:

"Elinizi çekmelisiniz." dedim. Hafifçe gülümseyip belimdeki elini yanından geçen garsonun tepsisinden içki bardağını alıp reverans yaparak bir yudum da içti.

Yürümeye başladığımda kısıkta olsa güldüğünü duydum. Herhangi bir masaya geçerken Alev Taşkın'ın gülümseme takındığı yüzü gördüm. Üzerine giydiği kalem elbisesi ve boynundaki mücevher gülümsememi sağlamıştı. Ona gönderdiğim mücevherleri takıyordu. Yavaşça yaslandığım masadan doğrulup elimdeki minik çantayı masaya bırakıp yürümeye başladım. Arkadan çalan piyano sesi de bana eşlik ediyor gibiydi.

Onun hemen karşısında durduğumda hararetli konuşmasına son verip sarı saçını düzelterek bana döndü. Yüzüne tekrar sahte gülümseme yapıştırırken:

"Merhaba." diyerek elimi uzattım. Elimi kavrarken: "Sizi bir yerden mi tanıyorum." diyerek konuştu.

"Melek Kılıç. Kılıç Holding'in varisi." dedim. Kendimden emin konuşmamın tek sebebi: Kılıç Holding'in batmaktan kurtarmamdı.

Karşınızda ki düşmanız ise kibarlık yapmak oldukça zor. Çünkü her ne kadar güçlü de olsanız, gördüğünüzde içinizde ki intikam ateşi sizi öyle bir yakar ki. Neye uğradığınızı anlayamayabilirsiniz. Ne kadar korkusuz olsanız da bunu hissedersiniz. Bekli de tek hissettiğim boşluk değildir. İçimde yanan bu alevleri ve karşımda sinsice gülen Alev'i söndürmek o kadar da kolay değil.

Gözleri saçlarıma takıldığında: "Kırmızı, güzel bir renk." Dedi.

"Belki." Dedim gülümsemesine karşılık vererek. Hadi ama herkes biliyor olmalı: 'Ben kırmızıyı asla sevmem.'

Evet, Alev Taşkın'ın kırmızıyı sevdiğini anlamak o kadar da zor olmamalı. Onun ilgisini çekmenin bir diğer yolu.

Size demiştin ben asla kaçmam. Burnunuz dibine girerim her kılıkta ama asla kaçmam. Korkmam. Alev Taşkın'ın arkasından gelen Talha Taşkın'ın göz bebeklerine baktığımda- ki bunu bilerek yapıyorum- gördüğüm tek şey endişe idi. Yanında ki sarışın bir kadın daha vardı. Üzerinde ki gece mavisi olan straplez mini elbise bacaklarını ortaya koyuyordu.

Eğilerek Alev Taşkın'ın kulağına bir şeyler söylediğinde gözleri büyüdüğü ama yüzünde ki gülümseme sönmedi.

Doğrulup bana bakıp gözleriyle süzdükten sonra: "Jale sizden emir bekliyor. Bir saatimiz var."

Bana dönüp gülümsemesini genişlettiğinde gitmem gerektiğini anladım.

"İyi akşamlar. Tanıştığımıza memnun oldum." Diyerek elimi uzattım. Elimi kavrarken kafasını onaylarcasına salladı ve topuklarımın üzerinde dönüp elbiseye uygun adımlar atarak uzaklaşmaya başladım. Ağır ilerliyordum ve konuştuklarını duyabiliyordum.

"Boşaltın burayı, yavaş yavaş." Dedi ve ekledi: "Ve Çetin'in kızını getirin." Dedi.

Pekâlâ, lavaboya gitme zamanı. Masamın yanına gidip küçük çantamı aldım.

Elbisemin eteklerinde tutarken bir yandan da insanların arasından geçerek lavaboya girdim.

Kimsenin olmamasını fırsat bilerek minik siyah çantamdaki anahtarı çıkarıp en son kabinin anahtar deliğine sokup kilidi açtım.

Hadi ama ben plansız gelir miyim?

Üzerimde ki elbiseden kurtulurken kapının arkasında olan kıyafet poşetindeki giysileri giymeye koyuldum.

Elbiseyi kapının arkasına asarken üzerine önceden hazırlamış olduğum not kâğıdını bıraktım. Tuvaletin su deposu yerini açıp içindeki ıslanmış poşeti aldım. Şarjörleri silahlara takıp belimdeki yerlerine koydum ve kırmızı spreyli saçlarımı toplayıp kapüşonun altında gizledim.

Şimdi de iş beklemekteydi. Ceren ile buraya sık sık gelir ve başımıza bela açardık. Bu yüzden aşağının her yerini avucumun içi gibi bilirdim. Burada çalışan eski barmen arkadaşım bana bir iyilikte bulunmuştu. Tabi ki de paralı bir iyilik. Silahları buraya yerleştirmiş ve kıyafetleri kabine koymuştu.

Kolumdaki saat yarım saati aşmıştı ve salonun arka fondaki piyano sesi kesilmiş. İnsanların konuşurken yaptığı uğultu yok olmuştu. Kapıyı açıp kendimi dışarı çıkardım. Kapıyı kilitleyip anahtarı salondaki anlaştığım garsona verirken sorun çıkarmamıştı. Ben kaçırdıkları insanların bulunduğu yere inerken onlar havalimanına giden beni yakalamaya çalışacak ve yakaladıklarında ben olmadıklarını anlayacaklardı. Tabi ki garsonda onlara tuvaletin anahtarı ile benim minik çantamdaki küçük notu verecek ve onlar olayı anlayana kadar ben buradan birkaç şeyi toz edecektim ve Alev Taşkın'ın güzel ve büyük odasında ayaklarımı masanın üzerine uzatarak onun gelmesini bekleyecektim ve hamlemi yapıp ona

"Şah!" diyecektim.

Benim en sevdiğim bölüm oldu. Ya sizin?

Mültimedia'da ki salonun yer şekli. Bunun için Yagmurkucuk'e teşekkürler :)

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin