Kahverengi motifli bir duvarın üzerine montelenmiş Abidin Dino tablosu, mutluluğu anlatan bu resim benim favorilerimden biriydi. Eve girdiğimde ilgimi çeken ilk şey de bu tabloydu. Hemen yanına gitmiş ve beş dakika boyunca binlerce kez incelediğim tabloyu tekrar incelemiştim. Mutluluk, sevdiğin insanların yanında olmasından ve fedakârlıklardan başka bir şey değildi. Ne kadar bataklığa düşseniz de omzunuza dokunan el rahatlatabilirdi. Ta ki bu düşünce tozlarım hayatın adaletsizliği ile karşılaşana kadar devam etmişti sonra da bu tozlar pencereden uçup gitmişti.
Uçup giden benliğim gibi.
Nefesimi verip topuklarımın üzerinde döndüm. Mert'in yanındaki boş olan mürdüm rengi koltuğuna oturdum ve kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim. Ortadaki sehpaya ayaklarımı uzattığımda Mert koltuktaki oturuşunu düzeltti. Kafamı koltuğun sırt kısmına yasladım ve rahat bir pozisyona geçtim. Amerikan mutfağından seslenen Kıvanç:
"Ayaklarını Paris'ten sipariş ettiğim sehpadan çeksen iyi edersin." Elindeki çatalı sallayarak bu tepkiyi vermişti.
Omuz silkerek sehpanın üzerine çıkmak için hamle yaptım. Mutfakta bir hareketlenme olmuş ve gülüşmelere mahal olmuştu. Belimden tutup: "Sakın deneme." dediğinde kaşıma kaldırıp: omuz silktim ve tekrar koltuğa oturdum.
Yorgun olmasan o sehpayı evin bahçesindeki havuza atmıştım.
Yağmur elindeki batikonla salona girmiş arkasında da pamuk ile beraber Miray üzerime doğru gelmeye başladılar.
Yağmur, batikonu Miray'a uzattı ve: "Ben yapamam." dedi. Geri çekilip Batuhan'ın yanına orturdu ve sohbete koyuldular.
Miray önümdeki sehpaya çekerek önüme oturdu. Kıvanç burnunu kıvırıp mutfağa yöneldi. Pamuğun üzerine kahverengi şişedeki sıvıyı döktü ve kaşıma bastırdı. "Ağır ol." dedim sinirle. Elindeki pamuğu Mert'e verip:"Temizle bu huysuzla uğraşamayacağım." dedi ve ayağa kalktı.
"Ver." dedim pamuğa uzanarak. Kaşıma pamuğu bastırdığında yüzüm gerildi. "Sen beni dinlemiyor musun?" dedim dişlerimi kısarak. Bu cümlemle iyice bastırdı ve yumruğumu karnına geçirdim.
Nefesini dışarı üflemiş ve karnını kasmıştı.
Pamuğu geri çekti ve:"Sus az." dedi.
"Kapa çeneni, bana ne yapscağımı söyleme." dediğimde yüzü gerildi.
"Sakin ol. Şu yaraları temizleyelim." dedim.
Ellerimin boğum noktalarını gösterdim ve başka bir pamuğa batikon döktü. Ellerimin eklem yerlerine yavaşça sürdü ve işleri bittiğinde cam batmış ve bir surat yumruklamış ellerimi sardı. Tekrar kafamı koltuğa dayayıp gözlerimi kapadım. Sis beni yormuş ve uykunun kollarına beni atmıştı.
Kolumu dokunan biriyle bana dokunan kişinin kolunu tutmuş ve hızla ayağa kalkmıştım. Yumruğum havadayken kolum sırtımda birleşmiş ve bu acıtmıştı. Sol kolum boştaydı ve arkamdaki bedenin nefesi enseme değiyordu.
Dirseğimi geriye doğru savurup sağ kolumu kurtardım önüme dönüp yumruk attığımda karanlık olan ortam beni germişti. Pencereden sızan ışık huzmesi önümdeki adamın yüzüne düştüğünde sesimi yükseltmek zorunda kalmıştım.
"Ne yaptığı sanıyorsun seni aptal!" dedim Mert'in yüzüne karsı. Kahverengi gözleri siyahlaşmış, kirpikleri gözlerinin altınsa gölge yaratmıştı. Yumruğumu kaşına atmış ve yarılmıştı.
"Misafir odasına götürecektim." Elini kaşına götürdü ve dokundu. Islak kanı hissetmiş olacak ki eline baktı.
"Delirdin mi sen?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...