40

1.4K 106 26
                                    

Alev Taşkın'ın verdiği eve girdim ve salona geçtim. Koltuğa kurulurken karşımda ki altı çift göz ile karşılaştım. Pek umursadığım söylemez. Gözlerimi onlara çevirdiğimde:

"Neden buradasınız?" dedim. Ben gitmelerini söylüyorum ve yakalanıyorlar. Yağmur'dan beklerdim ya Kıvanç ve Mert. Bu oldukça komik

"Peşimizde onlarca adam varken birbirimizden ayrılmamalıyız, Beren." İsmimi söylerken göz temasından kaçınmış Batuhan. Aramızda ki soğukluk elle dokunulup hissedilecek kadar gerçekti. Burak'ın yanında ki kızıl saçlı kızı gördüğüm anda kaşlarım çatıldı ve ardından Burak'ın kızın omzuna attığı eli görüdüğüm de ifadem düzleşti ve kıza dönerek:

"Ölmek için çok erken." Dediğim de kız kendini dikleştirdi ve bakışlarıma karşılık vererek:

"Yaşamak içinde çok geç." Dedi. Gerçekten öyle olabilir miydi bilmiyorum ama kızıl saçlara ve çilleri belli olan yeşil gözlü kız oldukça felsefi bir şekilde konuşmuştu.

Hoş geldiniz falan demeyecektim. Kovduğum insanları geri gelmelerini istemem.

Yağmur, gözlerinin altı morarmış ve inatçı bir tavır sergiliyordu. Koltukta o kadar dik bir şekilde oturuyordu. Bu dikliği arkasındaki fırtınayı ortaya koyuyordu.

"İnanamıyorum." Dedi Kıvanç bilgisayarda ki sisteme bakıyordu. Gözlerimi devirip önüme döndüm. Burak ta Kıvanç'ın yanına giderken Mert gözleriyle hala beni takip ediyordu. Her hareketime o kadar dikkatlice bakıyordu ki sanki bir şey kaçırsa dünyanın sonu gelecekmiş gibi.

Ceren salona girdiğinde evde bir havlama sesi duyuldu. Yutkundum ve sesin geldiği yere baktığımda köpeğimi gördüm. Aman Allah'ım yaşıyordu. Kucağıma atlarken onun tüylerini okşadım. Yaşıyordu. Ona zarar gelmemişti. Ceren elindeki oyuncağı fırlattığında kızgın bakışlarımı ona çevirdim.

"Ne var? Ağzından alana kadar canım çıktı." Ellerini açarak bana doğru uzattı ve devam etti.

"Her yerim salya oldu." Dedi ve Miray'ın tiksinen bakışına mağruz kaldı. Miray'ın yüz şeklini görünce onun yanına doğru yürüdü.

"Ellerimi temizlemek için güzel kıyafet." Dedi.

"İğreçsin Ceren." Diye isyan edercesine konuştu. Onlar tartışırlarken patlamaya hazır olan Yağmur hışımla yerinde kalktı ve kelimeleri dizginlemeye çalışmadan konuşmaya başladı:

"Yeter artık. Sana yardım etmek istedik sen kabul etmedin. Zorladık seni aramızdan birini kaybettik. Git dedin gittik. Oyun mu oynuyoruz, Beren. Yanında olmak istiyoruz. Çok zorluk çıkarıyorsun." Dedi ayaktaydı ve sinirden volta atıyordu salonun ortasında. Oldukça sakindim. Köpeğim bana huzur veriyordu. Eğer şu an bu hayvan olmasaydı belki de Yağmur'a kafa atabilirdim. Yapardım. Yapmaz değil.

Soluğumu verip kucağımda ki köpeği kenara koyup oyuncağnı yanına istifledim. O benim fil oyuncağımdı. Yani kısmen. Artık parçalanmasına az kalmıştı. İçindeki pamuklar dışarı çıkmış ve içindeki garip nesneyi gördüm. Elime aldığımda bunun hard disk olduğunun farkına vardım. Siyah cisim oldukça eskiydi. Bunun nereden geldiği hakkında da bir fikrim yoktu. Hala Yağmur bağırarak konuşuyordu ve bu sinirlerimi bozmuştu.

"Kapat o çeneni." Dedim dişlerimi sıkarak. Fazla tolerans vermiş olmalıydım. Çok üzerime geliyordu ve bu da çok fazlaydı. Batuhan yanıma gelip kolumu tuttu.

"Şşt Beren." Dedi. Kolumu ondan kurtarırken Yağmur'un gözleri de dolmuştu. Sinirle salondan çıkıp evden dışarıya adımı attım. Apartman dairesinin merdivenlerinden aşağı inip koşmaya başladım. Koşmak iyidir. Özgür hissettirir.

Arkamdan gelen birini duyuyordum. Umursuyor muyum, hayır. Asla! Şehrin merkezinde koşmak o kadar da absürt değildi. Kısmen. Dikkatleri üzerime çektiğim için yürümeye başladım ve gözlerimi çocuk parkı olan yere çevirdim. Oraya ulaştığımda elimdeki hard diski cebime yerleştirdim ve banka kuruldum.

Düşünmek istemiyorum sadece unutmak istiyorum, geçmişimi. Geçmişimin bana getirdiklerini...

Uzaklaşmak istiyorum tüm bedenimden. Savaşmak istemiyorum belki de. Korkuyor muyum?

Hayır. Ama kayıplarım fazlasıyla olacak biliyorum. Ben daha fazla ne kaybedebilirim ki? Sevgiden nefret ediyorum. Nefret etmekten de nefret ediyorum. Şirinlere bağlandım sanırım. Hadi ama şaşırmayın. Bende çocuktum. Oyuncaklarım vardı, izlediğim çizgi filmler ve birde bana ait olduğunu sandığım ailem. Çok trajik değil mi?

Bir gün benim hayatımın her anını kelimeye dökerlerse kimse bu kitaba inanmak istemeyecektir. Bir kimse bile. Ama ben yaşıyorum her zerremde. Her salise, her saniye, her dakika, her saat ve her an. Bedenim yorgun değil. Dışarıdan güçlü görünüyorum. Oldukça güçlü. Güçlü olmak için doğmuş güçlükte. Ama içimde ki fırtınalar içimde yanan alevler içimde yükselen seller... Bilemiyorum tanımlayamıyorum. Ben diğer insanlardan ayıran ne mi? Hiçbir şey. Tek bir şey bile yok. Ben benim. Ben, kalbini alevlerle yok eden ve o alevlerin bıraktığı külden tekrar tekrar doğan bir kızım. Doğdukça yanan, yandıkça yok olan. Yok oldukça yaşayan...

Bu çok, garip değil mi?

Bana da öyle gelmişti. Piyonu alt ettim de ne oldu? Şimdi hangi taş vardı sırada? Hangi katliam ?

Hangi oyun?

Hangi gerçek?

Hangi yalan?

Hangisi vardı?

Belki de Alev Taşkın şah'ın önündeki o küçük piyondu. Peki benim düşmanım kimdi? Sanırım delireceğim. Kafamı dağıtmak isterdim ama 'Bir numaralı aranan' olarak bu çok güç. Gerçi basını ne kadar susturmayı başarsam da tekrar ortalıkta görünmek fazladan başıma bela demekti. Fazlası var zaten.

Sandıklarınızın sandığınız gibi çıkmaması ne kadar acı değil mi?

Ya da hayal ettiklerinizin hiçbir tanesinin gerçekleşememesi...

Bu, oldukça yürek dağlayıcı. Sonsuza kadar uyumak neden bu kadar zordu ki?

Yorgunum, yorgun olmaktan yorgunum. Yorulmaktan yorgunum.

Zaman işliyor tekrar her zaman ki gibi. Belki de kaçmalıyım tüm bu gerçeklerden. Gerçi ben gerçek miyim bunu dahi bilmiyorum.

Belki de bir senaristin filmindeki oyuncuyum. Eğer öyleyse senariste diyebileceğim tek şey var:

"Defol git, aptal Sena'rist ve artık bu filmi bitir. Bu macera fazla. "

Yazardan:

-Sanırım az önce kendime "aptal" dedim.

Sena Çelik.

-esASes- de teşekkür ederim. Oylarını eksik etmediği için, sevgilerle.

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin