Batuhan'a ödünç verdiğim motora yürürken acıyı görmezden gelmeye çalışıyordum. Motorun üzerinde giderken büyük ihtimalle dikişim patlayacaktı ama eve gitmeliydim. Köpeğime bakmalıydım.
Köpeğime bir ad versem iyi olacak.
Motorunum yanında durduğumuzda elimin içini onu uzattım ve:"Anahtarlar!" dedim.
"Bu halinle mi süreceksin?"
"Beni duymadın mı?"
"Beren, sen delirdin mi?"
"Yeni mi fark ediyorsun?"
"Sanırım." dedi sarı saçlarına eliyle düzelterek.
Ayağımla ritim tutmaya başlamıştım ve Batuhan da bana bakmaya devam ediyordu. Anahtarları vermeye niyetli değil gibi görünüyordu fakat o anahtarları alacaktım. Apartmanın kapısı gürültüyle açıldı ve deri montunu kollarına geçiren Mert görüş açıma girdi.
"Siz hala gitmediniz mi? Evimin önünde flörtleşmeyi kesmelisiniz." diye isyan etti.
Bu çocuk fazla oluyordu. Kemal Aksan'ın oğlu değil mi?
Normal!
Bakışlarımı Batuhan'a çevirip "Hadi!" dedim ve elini cebine atıp anahtarları çıkardı. Anahtarları elinden aldım. Üzerimde kısa kollu bir tişörrtle, sonbahar mevsime oldukça uygun görünüyordum(!) Altımdaki eşofman ve topuklu ayakkabılar ile de fazlasıyla değişik bir moda yaratmıştım.
"Motor kullanacağını söyleme." dedi Mert.
"Söylemeyeceğim, kullanacağım." dedim soğuk bir sesle.
"Bir de Batuhan ile bir yere gideceksiniz." deyip Batuhan'a sertçe baktım. Evet, Mert'i yem yapıyordum. Ama hak ettiğini alıyordu.
Onlar olaylardan uzak durmak istemiyorlardı ve bana başka çare bırakmıyorlardı. Kendileri vazgeçeceklerdi.
Anlamalıydılar!
"Beren, senden bir şey isteyeceğim." dedi Batuhan.
Söylemesi için bekledim ve:
"Mert seni evine bıraksın?" diye soru sorarcasına baktı.
Motora dönüp kaskımı taktım ve sol bacağımı motorun gövdesine attım. Karnımdaki dikişler acıyla yanmaya başladı. Ama umurumda değildi. Ekim ayında kısa kolluyla gezmek bile umurumda değildi.
Motoru çalıştırıp bir şey demeden gaza yüklendim.
Kollarıma çarpan soğuk rüzgâr karnımdaki acıyı unutmamı sağlıyordu. Sabit hızla eve sürerken bana ateş edebilecek insanların kim olabileceğini düşündüm.
Kıvanç Kaya olamazdı.
Hakan Kaya olamazdı.
Barda tanıştığım, yardım ettiğim ve yardım isteyeceğim adamın bulacağından emindim. Tolga Aslan hep bulurdu. Beni de o bulmuştu. Yani yaşadıklarımın hepsinin kâbus olduğunu söyleyen insanlardan kurtarmıştı.
Burak'ın anne ve babası da bu işteydi.
Koşarak ağaçların arasına daldığımda tüm çalıların kollarımı yakmasından hemen sonra ağaca yaslanıp polisi aramıştım. Benim yalan söylediğimi düşünmeselerdi böyle bir şey olmayacaktı. Hemen sonra Burak'ı aramıştım. Yardım ettiler fakat bu yardım göründüğü gibi değildi. Ana yolda duran arabaya koşarak ilerledim. Burak yoktu. Burak'ın annesi Tülay: "Neler oluyor?" diye soru yöneltmişti. Ama tek yapabildiğim vücuduma saran korku ile arabaya binmek oldu. Araba kapısını örtmem ile Burak'ın babası Ahmet Amca'ya: "Sür!" diye bağırmıştım. Tabi sıcak arabanın içinde kendimi tutamayıp uykuya dalmıştım. Gözlerimi açtığımda duvarların aşırı beyazlığının yanında aşırı derecede duvarın sıvası dökülmüş bir yerdeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...