Bir silah sesi... Uzun siyah saçların önüme düşüşü...
Maskeli bir adam... Çığlıklar ve yüksek bir ikinci ateş sesi.
Yeniden mi geçmişimi yaşıyordum?
Şimdi önüme düşen kendi uzun siyah saçlarımdan başka bir şey değildi. Şimdi yüzüme bakan maskeli bir adam...
Hayır, hayır! Maskesi yok. Endişe çığlıkları, çığlıklar...
Sitemler, korkular, bağrışlar...
Neler oluyordu? Yerde akan bir sıvı. Fazla bulanık. Yine fazla bulanık...
Karşımda emir veren sert bir ses tonu! Ne diyor, anlamıyorum. Gözlerimde ki puslu perde kalkmıyor, kim bu sesin sahibi. Bana ninni gibi geliyor?
Gözlerimi açık tutamıyorum. Gözlerim kendiliğinden kapanıyor.
Hayır, hayır ve hayır!
Sonum böyle olamazdı. Olmamalıydı. Belki artık mutlu son bekliyordum veyahut ona benzer bir şey... Bu sonum olamazdı.
Evet, bende bir an kendi hikâyemi mutlu sonla bitecek sanmıştım. Belki de bitmeliydi. Ben ölmeliydim. Kötüler hep kaybeder. Bende kaybetmeliydim.
Bu olmamalıydı. Ben ölmemeliydim. Yanlış bir şeyler var ve ben şuan da nerde olduğumu bile bilmiyorum. Üşü-yordum ve üşüdüğümü hissediyordum. Belki de yavaş yavaş ölüyordum. Şu an da soğuklukla mücadele ediyordum. Soğuk uykumu getiriyordu. Ben uyumak istiyordum. Bu acının dinmesini istiyordum.
Karanlıktı ve karanlık.
Işık yok hiçbir şey yok.
Acı da yok.
Göz kapaklarım kendiliğinden açılmıştı. Puslu görüyordum. Bu yüzden gözlerimi birkaç kere kırpıp açtım. Neler olduğunu düşündüğümde beni ele geçiren acıyla irkildim. Fazla yakıcıydı. Görüşüm geri geldiğinde odayı aydınlatan güneşin ışıklarında toz parçacıklarını görüyordum.
Uzandığım yerden doğrulup içinde bulunduğum odanın detaylarını incelemeye başladım. Duvarlarda boya yoktu. Harabe gibiydi ama eşyalar hiçte öyle değildi.
Yer koyu ahşaptı ve mor renkli bir halı vardı. Üzerinde de kırmızı detaylar... Sağımdaki boydan camdan nerede olduğumu öğrenmek için doğrulduğum yerden kalktım ve bir acıyla kaskatı kesildim. Karnımın sol tarafını tutup üzerime çıkan kana dikkatle baktım.
Parti de giydiğim siyah mini elbise üzerimde değildi. Üzerimde beyaz bir tişört, üzerinde mavi detaylar vardı. Sol tarafıma çıkan kan beyaz üstümü kırmızıya boyamıştı.
Sanırım yarayı fazla zorlamıştım. Yatağa acıyla oturup, tişörtün uçlarından tutup karnıma baktım. Sargı bezini yavaşça çözüp karnımda ki dikişlere odaklandım. Dikiş patlamıştı ve başım dönmeye başladı. Kapının açılma sesiyle gözlerimi karnımdaki açılan dikişlerden çekip odaya giren kahverengi gözlere baktım. Karnımı örtüp Mert: "Dikişlerin mi patladı?" diye bir soru sordu. Onu önemsemeyip ayağa kalktım. Gözlerim aniden karardığı için olduğum yerde düşmemek için pencereye dayandım.
Bir el kolumu tuttuğunda kolumu elinden kurtarmak için hareket ettim ama bu hareketin sonucu hiç iyi olmamıştı. Başımı tutamayıp yanımdaki Mert'e yaslandım. Mert beni yumuşak bir yere yatırırken hararetle bir şeyler anlatıyordu.
Gözlerimde ki karartı vücuduma değen metalin soğukluğuyla kayboldu ve gözlerimi açtım. Dikişlerim patladığı için tekrar dikiliyordu.
Morfin vermelerinin bir önemi yoktu çünkü şuan o acıyı hissediyordum. Uyuşturucunun başka bir zararı daha. Beden o dozaja ayak uyduruyordu ve bana verilen morfin az etki etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...