Düşünceler bir sarmaşık gibi beynimde tutunabilecek yerler arıyordu. İnsan düşüncelerini kontrol altına alamazsa eğer bir kargaşa ortamın içinde kalırdı ve duygularını ön plana çıkardı. Duygularını işin içine sokarsan daha erken ölürsün. İlla ki ruhunun bedeninden ayrılmasından bahsetmiyorum. Eğer duygularına yenik düşersen olacak şey tam tamına ruhsal bir intihardan başka bir şey değildir.
Hissettiklerinizi yok edemezsiniz ama onları kontrol edebilirsiniz. Öfkenize hâkim olabilirsiniz. Aşka hâkim olabilirsiniz. Umuda hâkim olabilirsiniz.
Ama olamayacağız başka şeylerde var. Güven duygunuza hâkim olamazsınız. Güvenmemeniz gereken kişiye zaten güvenmek istemezsiniz. Güven bu dünyada sevgiden önce gelen en önemli faktördür.
Kendinizi kurtarmak sizin elinizdedir. Kendinizi mahvetmekte sizin elinizdedir. Düştükten de kalmak sizin elinizdedir. Parçalara ayrılmış dahi olsanız karanlığa sırtınızı dayasanız da ileriye bakmak sizin elinizdedir.
Korkuda sizin elinizdedir. İnsanları kaybetmekten korkmayın. Kalanlar sizin dostunuzdur.
Yalnız kalmaktan korkmayın hatta sevebileceğiniz kadar sevin. Yalnızlığa yalnızlığı katmak ve kattıkça olgunlaşmak, sizi yüceltir.
Masayla yaklaşık yarım saattir bakışıyordum. Saçlarım önüme geliyordu ve bu beni rahatsız etmekten ve kanımın saçıma bulaşmasından başka hiçbir işe yaramıyordu.
Buradan çıktığımda bana yumruk atan polisin üzerine silahımın tüm kurşunlarını sıkacağım.
Öfkeden dolayı dişlerimi sıkıyordum ve bu da öfkemi kontrol etmemin bir yoluydu. Öfkelendiğimde boğazımın üzerinde oluşan damar büyük ihtimalle yerini sabit tutuyordu.
Lanet olasıca, polisler. Beni nezarete sokmak yerine yüzümü yumruklamışlardı. Benim zavallı yüzüm.
Kapı hızla açıldığında gelenin kim olduğunu umursamak yerine masayla bakışmama devam ettim. Topuklu ayakkabıdan anlaşılacağı üzerine bu Melda olmalıydı fakat yüzüne bakmayı ret ediyordum.
Ret etmekle beraber dışarıdan kafayı yemiş gibi göründüğümden o kadar eminim ki...
Kafamı kaldırmadan bakışlarımı ona çevirdim. Bu bakışımdan korkmuş olacak ki yerine koyduğu sandalyeye oturmak için tereddüt etti. Boğazını temizleyerek oturduğunda bakışlarıma eşlik ederek kafamı da kaldırdım.
Sadece düz bir şekilde bakıyordum. Yüzümde alaya ait bir durum bile yoktu ama benim sivri dilim onun canını yakacağından da o kadar emindim ki...
Sol kaşımı kaldırarak tepkisini inceledim. Parmaklarının arasında ki dosyayı önüne koydu ve benim önümde üzeri kanlı olan dosyayı kendine çekti. Yuvarlak kırmızı izler çoğu yazıya kapatıyordu. Melda elinde ki tükenmez kalemin arkasını masaya aralıklarla vurmaya başladı. Oda da bundan başka bir seste olmadı on dakika boyunca.
Atkuyruğu olan saçlarını açmıştı ve saçları ortadan ikiye ayrılarak taranmıştı ve pembe rujunu da tazelemeyi ihmal etmemişti. Gözlerindeki rimeli de tamamen silmiş ve tekrar çektiği belli oluyordu. Bir odada bir masa iki sandalye ve duvara asılı telefondan başka bir şey yoksa ve bu duruma alıştı iseniz oraya gelen bir şeyi detaylıca izlersiniz. Benim yaptığımda bundan başka bir şey değildi.
'Taze et.'diye düşünmeden edemiyordum.
Melda derin bir nefes aldı ve sol bileğindeki saate baktı. İnce kordonu olan bu saat siyahtı. Tam yirmi saniye baktıktan sonra telefon çalmaya başladı. Kalemi masaya vurmayı kesti ve ellerini masaya koyarak kalktı. Bacağının arkasıyla da sandalyeyi geriye doğru ittirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...