48

1.2K 82 23
                                    

Tarih 1996, ay mart, gün 13.

Doğum günlerinin en iyi yanı sevdiğin insanların yanında olmasıdır. Başka hiçbir şey değil ve benim içinde o kadar ifadesiz bir gün olmaya başladı ki kutlamayı anlamsız buluyorum.

13 Mart sayı değeri kadar uğursuz.

Yağmur Sare Yalçın karşımda ve iki kolundan da tutuluyor ve yetmiyor gibi sarı saçlarını çekiyorlar. Kerem Birlik hemen önümde ve sırıtmak ile yetiniyor. Hava ılık ve sessizlikte soğuk.

Diğerleri nerede bilmiyorum. Evet, ilk kez plansızım.

Önümde diz çökecek şekilde atılan Yağmur'un gözleri dolmuştu ama kendini sıkıyordu. Kerem Birlik yavaş sayılacak bir hareketle silahını Yağmur'un kafasına koydu.

"Neler dönüyor. Bu filmin başrol oyuncusu benim. Benim kafama dayalı bir silah olması gerek." dedim.

"Yanılıyorsun." diyerek soludu. "Anlat." diyerek Yağmur'un kafasını silah ile ittirdi.

"Ben Yağmur Sare Yalçın. Babam bir askerdi. Bir görevde kılık değiştirmiş aralarına girmişti. Görevde öldü."

"Bunları biliyorum." diyerek araya girdim. Ellerime bağlı olan ip fazla sıkıyordu.

"O görev uyuşturucu operasyonu değildi. Aksine Uranyum ile ilgili çalışmaları devlet ele geçirmek istiyor ve nükleer silahlarda kullanıp söz sahibi olmak istiyor. Babamda bu işin içindeydi. En iyilerdendi. Hep onu örnek aldım ben." dedi.

Uyduruk uranyumun hayatımı mahvedişi(!)

Güzel.

"Peki şuan o kafana dayalı silah niye?" diye sordum.

Kerem Birlik cevaplamak için hareketleri serbestleştirdi.

"O da sizin içinize girip babasının görevini tamamlayıp borçları ödeyecekti. Fakat işler yolunda gitmedi. Aptallık ediyorsun, Beren." dedi.

"Devlete mi çalışıyorsun?" dediğimde:

"Çalışıyordum. Robot asker olarak." dedi.

İşte simdi yutkunma zamanı!

"Yani şu eğitim sürecinde köpek verip dört yıl sonra da öldürmeni istedikleri sistem. Ailen ile bağın olursa gözlerinin önünde anneni babanı katleden şu canice olan sistem." dedim.

"Evet, ondan. Hep babamın yolunda olmak istedim. Onun amaçlarını gerçekleştirmek istedim. Sen bu duyguları bilemezsin." dedi sakin ses tonuyla. Korkutucu bir durum da tek yaptığım omuz silkmek oldu.

Silahın tetiği çekildi ve Yağmur irkilerek ileri atıldı. Tişörtünün sağ omuzu düştü ve kolundaki dövmeyi ilk kez gördüm.

Birinin hayatı üzerine kumar oynadınız mı? İşte şimdi ben bunu yapacağım. Attığım zarlar tahtanın üzerine tok bir ses yapıp döndü ve:

"Öldür." dedim. Hala tahta zeminin üzerinde dönen zarların düşeş gelme olasığı 1/18 idi. Kerem Birlik bir katildi. Hem de en iyilerinden. Robot askerler her yere girebilirler ve öldürürken acımazlardı. Dur bir saniye. Sahne burada kalsın. Geri al.

Önüme düşen siyah saçlı katili olabilir miydi, bu adam?
Başka kim bu kadar usta olabilirdi ki?

Zarlar durmaya yakınken aklımda dönen soruları dile getirdim.

"Sen Mustafa Cetin, Melek Çetin ve Alp Çetin'i öldüren kişisin?" Bu bir soruydu ama sözcükler ince ama soğuk sesimden çıkınca bu bir yargı bildirmişti.

Kerem Birlik söylediğim cümleler karşında kilitlenmiş bir şekilde duruyordu. Eli hala tetikte fakat söylediklerim ona silah doğrultmuşum gibi bir etki yaratmıştı.

Durdu ve acıyla gülümsedi. "Evet Beren Su Çetin. Beyaz hayatını ben siyaha çevirdim." dedi.

"Siyah mı? Siyah mı dedin?" ve bir kahkaha atmıştım.

"Benim hayatımın bir rengi yok." diyerek duygusuz yüklü sesim yankı yaptı.

"Ve sen o silahı ya indir ya da öldür. Ama şunu aklından çıkarma. Sen bir kuklasın ve bundan bir gram haberin yok. Bu kadar beyinsiz olmak çok ahmakça." Tükürür gibi çıkan kelimeler tüm nefreti kusmamı sağlamıştı.

Zarlardan biri durduğunda diğeri biraz daha dönüp durdu ve Kerem Birlik'te Yağmur'u kenara fırlattı.

Zarlar 6-6 yı gösteriyordu. Fakat kumar yenseniz de basınızı yine belaya sokabilir. Kaçınılmaz son.
Bazen gücsüz biri oluyorum. Bazen de o tüyler kabarıyor ve saldıran bir avcı oluyorum. Avcı ve av. Ama şuan kendimi bir av gibi hissediyorum. Bu benim için fazla acizlik durumu.

Korkmuyorum fakat intikam almadan ölürsem, mezardaki iblislerimle savaşmak durumunda kalacağım. Bu daha da zorlu.

Tecrübeli katil normal bir katile karşı. Müthiş. Aman ne güzel.

Yağmur omzundan düşen tişörtü düzeltirken dövmesini gizledi. Boğazımda oluşan ağrı iki gün önce yağan yağmurun etkisi olduğunu anımsattı.

Islanmıştım başımdaki 42 adamdan biride siyah şemsiyelerini uzatmamıştı. Beklememiştim de zaten. Saçlarım yüzüme yapışmış ve de yüzümdeki kurumuş kanlar burnumun ucundan akıyordu.

Yüzümde oluşmuş morluklar ve kaşımdaki derin yara sızlıyordu. Yüzümde kurumuş kanların biriktiğini tahmin edebiliyordu ve katil bundan zevk alıyordu. O bir katildi en az benim kadar.

Kurtuluşum Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşından sonraki olan mücadele kadar zordu.

Kerem Birlik silahı ile burun burunaydım. Adrenalin yoktu, korku yoktu, heyecan yoktu, çaresizlik yoktu. Bilirsiniz işte sadece günün tadını çıkarıyordum.

"Sonunda silahı doğru kişiye yöneltebildin." dedim. Gözlerim kısık ve yakıcı güneş yüzümü buruşturmamı sağlamıştı. Fakat bu kavurucu sıcağı hissetmeme rağmen üşümem daha fazla keskindi.

Tetik çekildi ve silah patladı.

Ve gözlerimi yumdum. Bu inanılmaz bir dürtüydü ve sonum yazılmıştı sanki hem de doğum günümde. Gökyüzü farklı göründü ilk kez gözüme ve ölüme sarılmak istedim. Hayır, hayır asıl arzum ölümü öldürmek istememdi.

Fakat ölüm, ölmüyor.

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin