75

834 63 8
                                    

Resmin ne kadar bölüm ile alakalı olmasa da Beren'i gördüm bir an koyayım dedim.

Yine ben, yine bölüm.

Bölüm 75: 'Uranyum'

Kum saatinin kumlarını tükeniyordu. Üst bölmeden alt bölmeye geçerken kalbimin ritmi ile uyum içerisinde hareket ediyordu. Kulağıma dolan sesleri uğultu şeklinde algılıyordum. Sanki birkaç kişi aynı anda konuşmuş ve beynimde yankı yaparak, ağaç dallarına çarparak sürekli artan bir ivme ile yere çarpıyordu. Koluma bağlanan kabloların olduğunu anlamam dakikalarımı almıştı. Beynim işlevini kaybetmiş bir makine gibiydi. Parçalarını etrafa dağıtmış ve onları tekrar monte etmem gerekiyordu, sanki. Dişlerimi o kadar sıkmıştım ki, çene kaslarımda ki ağrı boynuma vuruyordu. Ya da bu durum ense köküme inen silahın kabzası da olabilirdi.

Gözlerimi aralamak gibi bir gayrete girmiyordum. Aksine kulaklarımda büyüyen uğultunun azalmasını bekliyordum. Fakat bu sanki imkansızmış gibi hissettiriyordu. Kanım çekiliyormuş hissi ise daha kötü hissettiriyordu. Cümleleri ayırt etmeye başladığımda saçma kelimelerin içerisinde bulunduğumu fark etmiştim.

"Alınan kandan fenol ve kloroform sayesinde DNA izolasyonu yaparak, DNA'yı koruyacağız. Alınan kanı santrifüjleyip eritrotistler, lökositler ve serumlar birbirinden ayrılacak."dedi sesi titrek olan adam. Yaşlı biri olduğu oldukça belliydi. Bulunan yerin içerisinde hareket etti ve heyecan ile devam etti.

"1.5 ml'lik eppendorf tüpleri uygun şekilde etiketlenir ve etiketteki isim uyuşmak kaydıyla eppendorflara örneklerden 100 μl toplam kan yada akyuvar eklenir."dediğinde Ahmet Gök konuştu.

"Türkçe anlatsanız gerçekten güzel olabilirdi."diye cevapladı onu.

"Asıl önemli olan bu işlemler bittikten sonra 50-55°C' de bütün gece karıştırarak bekletilmesidir."dediğinde,

"Vaktimiz bol."dedi Ahmet Gök umursamazca.

"Eh sonraki bir gün daha gerekli."dediğinde Ahmet Gök nefesini sinirle verdi.

"İyi bir dondurucu ile bu sorunu halledebiliriz."dedi doktor.

"DNA'yı elde ettikten sonra genetik kodları inceleyeceğiz ve yüzlerce şifrelemede oynanmış DNA'yı bulacağız. Beren ve Mert Aksan'ın bir hastalıkları varsa bu oldukça kolay olacaktır."dediğinde Ahmet Gök:

"İkisi de oldukça sağlam görünüyorlardı."dedi.

"Evet zaten epilepsi veya kanser tarzında bir şey beklemiyoruz."dedi.

"Psikolojik hastalıklar daha ağırlıklı olanlarıdır."diye de ekledi.

Gözlerimde ki ağırlık yavaşça kalkmaya başladığında göz kapaklarımı kapalı tutmaya devam ettim. Ellerim ve ayaklarım sedyeye bağlanmış ve başımda dişçilerdeki o lambalardan olduğunu tahmin ediyordum.

Parmaklarımı sıktığımda hissettiğim uyuşma hissi yavaş bir şekilde dağılmaya başladı. Bileklerime ağırlık yapan sert bir kayışlar vardı. Kolumda ise serum yer alıyordu. Gözlerimi açmamakta kararlıyken içimde oluşan paniği etkisiz hale getiremedim. Diğerleri neredeydi?

Bu sorunun cevabını gözlerimi açtığımda alacağımı biliyordum. Fakat iyi bir karar olup olmadığını göz önünde bulunduracak olursak iyi bir karar gibi görünmüyordu. Hatta hiç iyi bir fikir değildi.

Fakat beynimin içerisinde ki buradan ölü olarak çıkma fikri bile ilk kez beni korkutmuştu. Ahmet Gök yaşayacak ve ben ölecektim. Bu dünyada ki adaletin sıkıntılı olduğunun bir işareti olabilirdi. En önemli nokta ise Zümrüd-ü Anka'nın nerede kaldığı konusuydu. Eğer hepimiz yakalandıysak Okan da yakalanmış mıydı? Kafamda milyonlarca sorunun cevabını gözlerimi açarak anlayabilirdim veya zamanın getirecekleri ile.

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin