Arabaya binmemle gerilen vücudum da ne bir gevşeme oldu ne de bir mutluluk hissi...
Tamamen karışıklık.
Geçmişim, günüm, geleceğim bir yap-boz parçalarının dağınık olması gibi.
Bir parçayı buluyorum ve o parçayı onunla eşleşen diğer parçayla birleştirdikten sonra tekrar karmaşıklığa dönüyorum.
Arabanın sıcaklığı her ne kadar beni ısıtsa da içime buz gibi tutan ve erimeyen bu buzullara etkisi gösteremiyor. Tam tersine kat be kat artıyordu. Mert kapıyı açıp arabaya bindiğinde gözlerim bir an onu bulsa da tekrar önüme dönüp düşünmeye başladım. Karnım oldukça aç ve gözlerimin içleri yanıyordu. Ellerimin titrediği için birbirlerine kenetleyip içimdeki bluzun parmak uçlarıma çekmiştim. Saçlarıma örttüğüm kapüşon saçlarımı öne itmiş ve yüzümü saklamama yaramıştı. Mert kontaktaki anahtarları şıngırdattığında motorun sesi duyuldu. Benzinlikten çıktıktan hemen sonra Mert boğazını temizledi ve aklındaki soruyu sormak için garip bir ses çıkardı. Kirpiklerimin altından ona baktım ve kafamı yasladığım koltuktan doğrulup dediklerini dinlemek için ilgi göstermeye çalıştım. Pekâlâ, pek başarılı değildim. Kabul.
"Neyin var?" Diyerek saçma sorusuna gözlerimi kısarak sadece baktım. Asıl senin neyin var?
"İki kişi öldürdüğümün ve polisler tarafından arandığımın farkında olmaman normal zaten. Bazen senden üstün bir zekâ gösteri bekliyorum." Diyerek kafasını bana doğru çevirmesini sağladım.
"Polisler mi?" Dedi yola bakmıyordu bile.
"Şu olmayan beynine talimat vermek istiyorum. Beni öldürmeye mi çalışıyorsun. Öleceksem senin elinden olmamalı, cidden." Dediğimde gözlerini bir an yola dikti sonra boğazına dolanan düğümü çözüp: "Beren, senin ölmen benim de ölmem demek. Biliyor musun?"
"Bilmeli miyim?"
"Bilsen iyi edersin." Dediğinde koltuğa tekrar yaslanıp gözlerimi kapattım. Cama vuran yağmur seslerini duyabiliyordum.
Mert hareket etmiş ve radyoyu açmıştı. Arabanın içini dolduran Rolling in the deep ile müziğin tüm büyüsüne kapıldım ve gözlerimdeki ağırlık vücuduma yayıldı.
Gözlerimi açtığımda beyaz bir odanın içindeydim ve soğuk mermerin üzerinde yatıyordum. Üzerimde ki kırmızı kumaştan yapılmış bir kıyafet vardı. Etekleri uzun ve odanın içinde yayılıyordu. Kollarımın üzerinde tüller kolumu açtığımda bir kanadı andırıyordu. Kıyafetimi incelemeyi bitirdiğim de odanın içinde dolanmaya başladım. Yerde sürünen eteğin uçları benimle beraber hareket ediyordu. Yuvarlak beyaz ve eşyasız bir odadaydım. Kafamı kaldırıp tavana baktığımda tavanı kaplayan aynayla ve bir çift mavi göz ile karşı karşıya geldim.
Bu gözler her ne kadar bana ait olsa da derin bakıyordu. Odaklandığımda tüm karanlık beni içine çekmiş ve aydınlığı sonlandırmıştı. Siyahlaşan odanın köşesinde uzanan siyah saçlı ve beyaz kıyafetli kişiyi ve yanında uzanan siyah ve kirli sakalı olan erkeği görünce bir adım attım. Oda daralmış ve uyuyan çift bedenler bana yaklaşmıştı. Birbirlerinin ellerini tutan bu iki kişiye bakmak için eğildiğimde biri sakince öksürdü.
"Merhaba." Dedi güzel sesiyle. Onu cevapsız bırakarak önümdeki çiftin ellerini tuttum.
"Şey, ben sana bunu getirmiştim. Sen bunu çok seversin." Dedi elindeki fil oyuncağı uzatarak. 25 yaşlarında ki bu genç adam gülümsedi.
"Sen de kimsin? " dedim hızlıca.
"Ben Alp." Dedi.
Elinden aldığım bu oyuncağa bakarken "Alp" deyip yerimden sıçrayarak uyandım.
Kendi evimin önüne gelmiştik. Hızlı hareketle arabadan inip eve girdim. Üzerime atılan köpeğim ile salonun koltuğuna oturdum.
"Özür dilerim." Deyip kafasını okşamıştım. Mert eve girmiş ve anahtarları fırlatmıştı.
Oturduğum koltuğa düşen anahtarlara ardından da Mert'e baktım.
"Neler oluyor?" Dedim dikleşerek.
"Ne mi oluyor?" Sırıttı ve devam etti. "Ne mi oluyormuş? Diyerek gözlerini kaçırdı.
"Alp'miş, hah." Tekrar gözlerimiz buluştu. "Alp kim? Sevgilin mi?".diye sordu.
"Ne demek istiyorsun?" Dedim.
"Aptal mısın? Sana bir soru sordum ya." Dişlerini sıkmış ve bakışlarının yönünü değiştirmişti. Kapının zil sesiyle gözlerimi kıstım.
"Kapıyı aç." Dedim ve ayağa kalkıp televizyonu açtım. İçeriye giren kişiler ile gözlerimi devirip gözüme düşen öldürdüğüm insanların bedenleri aklımda canlandı. Sessizce haberleri açıp, pür dikkat izlemeye başladım. Yanıma oturan kişiye baktığım da Batuhan "İyisin?" Dedi fısıldayarak.
"Oldukça. Çocuk ve Safa komiser nerede?" Gözlerimle etrafı taradım. Burak, Mira ve Miray ile sohbet ediyordu ve gülümsüyordu. İkizlerden birinin bakışları Kıvanç buluyor ve onunla göz göze geldiğinde Burak'ın yeşil gözlerine bakıyor ve bir şey söylüyordu.
Kıvanç tekli koltukta elindeki bira şişesini yudumluyor ve uykulu gözlerle halıyla bakışıyordu. Yağmur, Mert'in omzuna eline koymuş ve omzunu okşuyordu. Elini çekip boyalı sarı saçlarından elini geçirdi. Ceren ise köpeğimin kafasını okşuyordu.
Safa komiser burada değildi.
"Yazlıkları varmış ve buradan uzaklaşacaklar."
"Pekâlâ." Dediğimde beklediğim haber ekranı sardı. Manşeti oldukça ilgi çekici ve komikti.
"Psikopat hastaneyi bastı." Adlı manşet beni gülümsetmiş ve televizyonun sesini açtırtmıştı. Herkesin ilgisini çekmiş ve dinlemeye başlamışlardı.
Ekran ikiye bölünmüştü. Sol tarafta stüdyo sağ tarafta ise hastanenin önünde ki renkli çizgili gömleğinin üzerine taktığı yeşil kravatla ilgiyi kıyafetlerine çekiyordu. "Kamera kayıtları oldukça az. Bir bayan olduğu belli oluyor fakat amacı hakkında pek bir fikrimiz yok." Dediğinde elini kulağındaki cihaza koyup "Bir gelişme olduğunu öğrendik. Hastane de onu gören insanlardan biri kızın robot resmini çizdirmiş. Bu kadar hızlı olmasını biz de beklemiyorduk. Profesyonelce hazırlanılmış bu plan tek başına sonuca uğrayacağını düşünmüyoruz. Söz sizde." Dediğinde stüdyoda olan bayanın ekran görüntüsü büyümüş ve diğer habere geçmek için yutkunup boğazını temizlemişti. Gülümseyip ayağa kalktım ve arka bahçeye bakan cama doğru yürüdüm.
Gözlerim yağmur taneciklerinde bir giz ararken arkamdaki beden ile üzerime düşen yorgunluğu tüm parçalarımda hissettim.
"Beren." Dedi Kıvanç kulağıma eğilerek. Sözlerine devam ederek:"Bana şans vermeliydin." Gülümsediğini hissedip ona doğru döndüm. Göğsümde çaprazladığım ellerimi indirerek ikizlere bakış attım. "Etrafına bir göz atmayı ihmal etme." Diyerek gülümsedim.
Batuhan, Yağmur ile konuşurken onların umursamazlığından bende istemiştim.
Kıvanç gözleriyle etrafı taradı ve gülümsedi.
"İnan bana, şansını kaybettin." Dedi gözlerini kısıp koltuklara yöneldi. Mert'in gözleri üzerimdeydi. Kıvanç'ın koltuğa oturmasıyla bu sefer o adımlarını bana çevirdi.
Ceren de Mira ve Miray ile sohbet ediyordu. Burak ise elini başına dayamış vaziyette koltukta uyukluyordu.
"Korkuyorsun." Dedi Mert.
"Neyden?"diyerek soruyu yönelttiğimde gözlerini kısıp:
"Her şeyden, korkuyorsun. Korkağın tekisin."
Sırıtarak:
"Evet, öyle. Ama senden daha güçlüyüm.""O tartışılır, benimle dövüşmedin." Dedi.
Bakışlarımı camdan dışarıdaki sallanan ağaca diktim."Ne güçlüsün ne de korkusuz."
"Yorumlarını kendine saklamaya ne dersin?" Sözlerimi duymazlıktan gelmiş ve:"Senin yanındayım." Dedi.
"Hayır değilsin." Dediğim de gözlerini kıstı."Sen benim için bir oyunsun, bir kukla veya bir kurban edebileceğim bir kişisin."
"Ama yine de bu dediklerini yaparken ben dibinde olacağım."
Dedi ve ekledi."En dibinde." Diyerek bir adım daha yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...