58

1K 87 26
                                    

Bana doğru kalkan silahla gözlerimi devirdim ve düşüncelerimi dile getirdim:

"Aynı sahneyi yaşamaktan sıkıldım."dedim. Hem de fazlasıyla.

Hadi ama gerçekten mi? İlke Hazırsoy omuz silkerken karşımdaki kastan başka hiçbir şeyi olmayan ve kavga ettiğim Kaan, intikam alırcasına gülümsüyordu.

"Yüzündeki gülümsemeni sil, daha ölmedim."dediğimde yüzüme yayılan gülümsemeye engel olsam da alaylı bir gülümseme baş göstermişti.

Önüme gelen saçlar her ne kadar beni sinir etse de arka planda olan Mert Aksan'ın orada asılı olduğunu gördükçe gülmek istiyordum. Hadi ama kasaplarda asılan etlere benziyordu.

Tamam, o baklavalarla pek et yığınına benzemese de hayal edebilirdim değil mi?

Mert ile göz göze geldiğimizde İlke'ye dönüp ona doğru yürüdüm bana çevrilen silahta benimle beraber hareket ederken İlke'ye sert bir bakış attım ve konuşmaya karar verdi.

"Üzgünüm Beren. Bunu yapmak zorundaydık."dediğinde dişlerimi gıcırdattım ve:

"Tarık Abinin bunu istediğini pek sanmıyorum."diyerek kimin istediğini dolaylı yoldan sordum.

"Zaten o değil."dediğinde kaşlarımı çattım.

"Kim olduğunu söyler misin? Yoksa ben zorla mı söyleteyim?"diye sordum ve soğuk bir kahkaha ile karşılaştım. Kaan da sırıtırken bana doğru yöneldi.

"Bu nasıl olacakmış Beren? Senin kafana silah dayalıyken mi?" diye sorduğunda gülmesi yeni kesilmişti. Fakat başka bir kahkaha odayı doldurduğunda kafamı kalın fakat güzel çıkan sese yönelttim. Vücudunda oluşan kızarıklıklara aldırmadan gülebiliyordu ve İlke'nin bir hamlesiyle tekrar bir sopa vücudu ile temas etti.

Kahkahası bir küfre dönüşürken acıyla dişlerini sıkmıştı ve küfrü pekte anlaşılmamıştı. Fakat ardından ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

"En son ona bu kelimeleri söyleyen ölmeyi diledi."dediğinde göz kırpıp sopanın ona gelmesini engelleyemedi.

Ne zaman olmuştu ki, diye düşünürken umursamayıp Kaan'a baktım.

Gözlerini kısmış bana bakıyordu. İlke tekrar konuştuğunda daha ciddiydi ve emir veriyordu. Ama o emir vermeden önce kollarıma giren adamları engelleyemedim.

Ayaklarım yerden kesilirken burnuma değen o iğrenç kokuyla gözlerimi açık tutamadım ve direncim kırıldı. Kendimi uzun bir uykunun kollarına atıyormuş gibi hissetsem de bu kuvvete direnemedim.

--

Odanın içi küf kokuyordu ve kimse bu kokuyu umursuyor gibi durmuyordu. Yerdeki molozlar ve birkaç gazete parçası bu odanın daha kasvetli görünmesine destek veriyordu. Odanın tavanın en uç köşesinde damlayan sıvı yere bir gölet oluşturuyordu. Kenardaki fare ise birkaç şeyi kemiriyor gibi görünüyordu.

Beren'i bağladıkları sandalye tahtadandı ve kırılacak gibi duruyordu. Hareket etmesiyle belki de kırılıp oradan kurtulacak gibiydi. Kafası sola doğru meyletmişti ve saçları güzel yüzünü kapatıyordu. Mavi gözlerinin altında sanki kalem varmış gibi görünürdü ve dudakları ise pembenin en doğal hali gibiydi.

Elmacık kemikleri belirgin değildi ve yanakları da kızarmazdı. Güldüğün de ise canınız yanabilirdi. Çünkü intikamın ve ölümün soğukluğuyla gülümserdi. Bu onu korkunç yapardı. Gülmesini istemezdiniz. Elleri sandalyenin arkasında bağlıydı ve bileklerini ip sıktığı için morarmıştı. Beren titremeye başlamışken birde kendini sıkıyordu. Parmaklarını bazen yumruk haline getiriyor veya serbest bırakıyordu.

B.S.ÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin