Gidebilecek tek yeri annesinin yanıydı. Babasının şehit olmasıyla büyük bir yıkım yaşamıştı Yağmur. Şimdi annesini görebilmek için yazlık evlerine gidecekti. Anneannesi de oradaydı.
Beren'e yardım etmek istemişti. Bu iş onun kafasını dağıtıyordu. Tehlikeli olduğunu da biliyordu. Ama Beren'e her baktığı anda içi bir garip oluyordu. Yardım istemeyen ama yardımı aç bir çocuk görüyordu onda. Biliyordu, onun güçlü olduğunu, zeki olduğunu. Ama onu kendine çok yakın görüyordu.
Ayaklarını yere sertçe vurup sırt çantasının kopçasıyla oynamaya başladı. Henüz sabah yağan kardan hiçbir eser kalmamıştı. Kollarını birleştirip duvarda asılı olan büyük yuvarlak saate baktı. Onda treni gelecekti. Tren garı kalabalıktı. Hemen yanı başında kızı annesinin eteği çekiyor ve parmağıyla elma şekerini gösteriyordu. Bankta oturan yaşlı ellerini göğsüne yakın bir yerde birleştirmiş yanındaki bayana bir şeylerden söz ediyordu. Diğer bankta ise kitap okuyan genç bir adam vardı. Çocuklar burayı da oyun alanına çevirmişti.
Tehlikeli bulmuyordu Yağmur tren yolculuğunu. Ne de olsa herkes Beren'in peşindeydi. Zaten sırf eğlence olsun diye trene binecekti. Hogwarts'ın büyüsüne kapılmıştı yine. Yanaklarını şişirip nefesini dışarı üfledi. Dışarı çıkan buharı izledi bir süre ve kafasında ki bereyi çekiştirdi. Trenin sesi uzaktan geldiğinde ellerini çırptı ve içinden 'Hogwarts ekspresine hoş geldiniz.' diye mırıldandı. Tren durduktan hemen sonra hızla bindi. Arkasındaki hamile kadına yol vermek için hafifçe kenara kaydı. Küçük koridorda ilerken camların buğu yaptığını gördü. Tren sıcaktı ve bir sıcak çikolataya da hayır demezdi.
Yürümeye devam edip kendini bir odaya attı. Pencerenin kenarına kurulurken beresini cıkarıp buğu yapan camı eliyle sildi. Tabi bunu yapmadan hemen önce parmağıyla cama ismini yazdı. Kar tekrar yağmaya başlamış hatta yer az da olsa kar tutmuştu. Kendini koltuğa atarken çantasındaki abur cuburları çıkartıp, sekiz saat yolculukta ne yapabileceğini düşündü. Yanına aldığı Harry Potter serisini tekrar okuyacaktı. Çikolatasını güzelce yerken tren harekete geçti ve yolculuğu başladı. Annesini oldukça özlemişti. Yaptığı o kurabiyeleri, poğaçaları... Anneannesinin o müthiş gözlemelerini, bazlamalarını... Dedesinin çiğ köfte yapışını ve acımsı tadını...
Bunları düşünürken kafasını cama dayamış bir vaziyette uyuyakalmıştı.
Tren mola verdiğinde Yağmur hala uyuyordu.
Trene binen genç iki adam hızla Yağmur Sare Yalçın'ı aramaya başladılar. Onu bulduklarında ise biri kapının önüne geçerken diğeri karşısına oturdu ve uyanması için ses çıkardı. Yağmur seslere aldırış etmeden uykusuna devam etti. Ağır bir uykusu vardı. Top patlatsan duymazdı. Adam türlü sesler çıkardıktan sonra Yağmur'un hemen kenara koyduğu montunu yüzüne fırlattı. Yeşil gözlerini aralanırken sol eliyle kafasını kaşıdı.
"Merhaba Yağmur." dedi genç adam. Yüzü çok sertti ve yüz hatları sivriydi. Kirli sakalı onu ürkütücü göstermeye yetiyordu. Yağmur kucağındaki kitabı yere düşürdüğünde kapıda bekleyen yuvarlak suratı olan adam hafifce sırıttı.
"Kaç yaşındasın sen ha? Harry Potter mı?" dedi edebiyattan oldukça yoksun adam. Yağmur böyle düşünüyordu. Hala ne olduğunu anlayamamıştı. Uyku sersemliği olsa gerek.
Yutkundu ve konuştu Beren'i taklit etmeye çalışarak:
"Sorun mu var beyler?" dedi ve arkasına yaslandı. Korkuyordu. Çünkü bu sefer yalnızdı ve korktuğu da başına geldi. Adam belinde gri silahını çıkarıp Yağmur'a doğru yöneltti. Yağmur'un aklından geçen ise tüm o iştah kabartıcısı yemekleri yiyemeyecek olmasıydı. Sesli bir şekilde iç geçirip yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...