Yelkovan; akrebi kovalıyordu. Gözlerimi televizyon ekranından ayırmama neden olan kapının çalmasıydı. Aynı anda telefonumda çalmıştı. Evin korumalarından biri arıyordu."Mert Aksan diye biri geldi, efendim. İçeri alalım mı?" dediğinde onu onayladım ve televizyonu kapattım. Kapı çaldığında ayaklandım ve kapıyı açtığımda gözlerimi kısarak bir adım geriye çekildim. Bu hareketimle Mert Aksan içeriye girerken kapıyı örtüp içeri geçtim.
"Saat on da demiştim." dedim ayakta dikilmeye devam ederken. Salonun zeminindeki kırılmış vazoyu gördü.
Kırılan vazoya doğruya yürüdü. Parçalardan birine kocaman botuyla bastı ve 'çat' sesi duyuldu. Köpeğim, odamdan çıkmış mutfağa gidiyordu. Mutfak kapısından geçerken kapı gürültüyle açıldı. Mert bana ve mutfağa arkası dönük olduğu için ürktü ve hızlıca beline uzandı ve bana silahını doğrultu.
"Ne halt karıştırıyorsun sen?" dedi. Umursamazca mutfağa yürümeye başladım. Silahlı bir adamı arkamı dönmüştüm. Mert tanıdık bir sesle silahın horoz denen kısmı çektiğinde yüzüm gerildi ve ona döndüm. "Arkamdan vurabileceğini mi düşünüyorsun?"diye sorduğumda dişlerini sıkmıştı.
Mutfak kapısı tekrar gıcırdadığında silahını oraya çevirdi. Belimdeki silaha uzanıp ona doğrultum. Olayların hızıyla kafası karışmıştı.
"Köpeğimi rahat bırak." diyerek alayla sırıttım.
Yüzüm aynı sertliğe geldiğinde telefonum Batuhan için ayarladığım melodiyle çalıyordu. Sol elimi cebime daldırırken gözlerim, Mert Aksan'ın koyu kahverengi rengi gözlerinden ayrılmamıştı. Telefonu cevaplayıp kulağıma götürdüm.
"Söyle?" dediğim anda Mert Aksan, silahını daha sıkı tuttu."Adamı ne yapacağım?" dedi soğuk bir sesle. "Bırak, gitsin." diyerek umursamaz bir şekilde konuştum.
"Peki, sonra?" dedi. "Eve gel ve birkaç adam ayarla. Zemin Bar'a yönelt. Geç kalma." dedim emir veren tonda. Batuhan Demir ile emir tonunda konuşurdum ve o bundan zerre kadar rahatsız olmazdı.
"Tamam." dediğinde telefonu kapattım ve pantolonun cebine sıkıştırdım. Silahımı indirirken omuz silktim ve salondaki koltuklardan üçlü olanına uzandım.
Mert Aksan huzursuzca: "Vazonun parçalarını toplamayacak mısın?" dediği anda silahını beline sıkıştırmış ve kendini tekli koltuğa bıraktı.
"Zamanıma değecek bir şey değil." dedim ve gözlerimi yumdum.
"Uyumaya çalışarak zaman kaybediyorsun." dedi. Uyuyamadığımı bildiği için bu gevezeliğine sessizliğimi koruyarak cevap verdim.
Aradan yaklaşık yirmi dakika geçmişti. Gözlerim hala kapalıydı. Mert Aksan da yerinden kıpırdamamıştı. Derin nefesi odanın içerine dağıldığında:
"Köpeğine silah doğrulttuğum için kusura bakma." dedi aksi bir ses tonu ile. "Bana bir silah doğrultabilirsin ama ona asla." diye konuştum, sesim düz fakat keskindi. Kapı çaldığında doğruldum ve kapıyı açmak için hareketlendim. Eğer güvenliğim beni aramadıysa bu Batuhan Demir'den başkası olamazdı. Kapıyı açtığım sırada yorgun bir nefes bırakıp içeri peşimden geldi. Mert Aksan, ayağa kalkmıştı ve tedirgin görünüyordu. İki adamın ortalarında durdum ve ikisine de baktığım gördüğüm ifadeler kaşlarımı çatmama neden oldu. Birbirlerine dik bir şekilde bakıyorlardı. İkisi arasındaki gerilime son vermek adına:
"Batuhan bu, Mert Aksan." diyerek Mert Aksan'ın göğsüne doğru işaret ettim. Batuhan elini yavaşça kaldırdı ve: "Batuhan Demir." dedi ağır bir şekilde. Mert'te Batuhan'ın elini tutup: "Mert." dedi, ciddi bir ifade ile. İkisi tokalaşırken
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B.S.Ç
ActionBataklığın başlangıç hikayesi. Zümrüt'ün doğuşunun ve yok oluşunun kanatları arasındaki savaşın portresi... "Ruhu bedeninde asılı kalan, harflerin yan yana gelerek kelimeyle beraber ayağa kalkmasını bilen, kelimelerin bütünleşip cümle ile dan...