Gözlerimi tekrar açabildiğimde başımda dayanılmaz bir ağrı vardı. Başta her şeyi bulanık olarak görürken bir süre sonra etrafımdakiler netleşmeye başladı. Ellerim ve ayaklarım sıkıca bağlanmış ve bir kafesin içinde hapsedilmiştim.
Etraftaki herkes dikkatle beni izliyordu. Otuzlu yaşlarının başında gibi görünen takım elbiseli bir adam, "Merhaba güzel kız. Sonunda gözlerini açabildin. Senin için endişelenmeye başlamıştık." dedi.
Yanındaki kadına takıldı gözlerim. Bizden biri olduğu belliydi. "Tam olarak değil." dedim kendi kendime. Çünkü adamın koluna girmiş ve olduğu yerden memnunmuş gibi görünüyordu. Ayrıca bana sevgilisinin aldığı yeni evcil hayvanıymışım gibi bakıyordu.
Sonra Kevin'ı gördüm. İri yarı genç bir adamın arkasına saklanmış, bana tedirgin bakışlar atıyordu.
Tekrar ve bu kez herkesin duyabileceği kadar sesli bir şekilde, "Özür dilerim." demesiyle, etraftakiler kısacık bir an şaşkınlıkla Kevin'a baka kaldı. Özellikle de arkasına saklanmaya çalıştığı adamın üstümdeki yoğun bakışları iyice dikkat kesildi. Ancak bir süre sonra o gözler sanki bu imkansızmış gibi şüpheyle kısıldı. Adamın oradaki yetkili kişi olmadığı belliydi ancak öyle kendinden emin ve otoriter bir duruşu vardı ki takım elbiseli adam için üzülsem yeriydi. Ayrıca Kevin'ın yerinde olsam ve kendime saklanacak bir yer arasam sanırım bende onunla aynı tercihi yapardım.
Bunu yapmaya Kevin'ı mecbur mu bırakıyorlardı? Yapmadığı zaman canını mı yakıyorlardı? Ya da belki tamamen kendi arzusuyla yapıyordu, çünkü ona öğrettikleri şey bir yem olmaktı. Ancak o an bakışlarındaki kederden beni tuzağa çektiği için gerçekten pişman olduğunu görebiliyordum.
O an, ona bir cevap verebilecek durumda olduğum pek söylenemezdi. Kesinlikle bana bakarken gördükleri şeyin korku olmadığından emin olsamda gerçek bunun tam tersiydi. Tedirginlikle atan hızlanmış kalp atışlarım kulaklarımda uğulduyor, gerginlikten resmen dilim tutulmuştu. Ancak en azından Kevin'ın omzundaki yükü biraz da olsa azaltmak için, kafamı anlıyorum der gibi salladım.
Bakışlarım hızla etrafta gezini. Tavandaki floresanlarla aydınlatılmış bembeyaz geniş bir odadaydık. O sıra da otomatik kayar bir kapıdan içeri giren -yine bizden biri olan- sarışın kadın olmasaydı, odanın bir kapısı bile olmadığını düşünebilirdim.
Kadınla göz göze gelince adımları resmen havada duraksadı ve yüzünde bakışlarını aratmayan şeytani bir gülümseme oluştu.
"Vay canına! Büyük bir av olmuş Angus." dedi keyifli bir sesle.
Tüm bakışlar anında kadına döndü. Kimsenin neden bahsettiğiyle ilgili bir fikri olmadığına emindim ama ben ne demek istediğini biliyordum. Bunun anlamı; kadın beni tanıyor, gerçekte kim olduğumu biliyor demekti...
"Kimi yakaladığınızla ilgili hiçbir fikriniz yok değil mi?" diyerek kafasını arkaya atıp bir süre kahkahalarla güldü. Bu durumu eğlenceli buluyor olması midemi bulandırmıştı.
Tanrıça aşkına! Bu iki kadın da bizdendi ve insanlarla bir olmuş, kendi ırklarını avlıyor olmalarına inanamıyordum.
Bir süre sonra gözlerini tekinsizce bana dikti. "Semiramis, kızı için buraya yüzlerce, hatta binlercesini gönderecektir. Bu da daha çok damızlık anlamına gelir."
Takım elbiseli adam, yani Angus bir ıslık çaldı. "Vay canına. Aferin sana evlat... Bugün gerçekten iyi iş çıkardın." dedi Kevin'a.
O sırada Kevin'in arkasına saklandığı o iri yarı adamla göz göze geldim. Normalde dönüştükten sonra çıplak olmak bizim alışık olduğumuz ve yadırgamadığımız bir durumdu. Asla kendimi savunmasız hissettirmezdi bu durum bana. Ancak bu adamın etrafına katıksız güç yayan bir havası vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...