Bir süre sonra kapı açılınca, içeriye girenin Kevin olduğunu anlamam için dönüp bakmama bile gerek yoktu.
Cade umursamaz bir tavırla, "Kevin, Alina'ya yardımcı olduğun için burayı sen eski haline getireceksin." diyerek eline poşeti tutuşturup dışarı çıktı.
Sinirden, kemirdiğim dudaklarımı kanatırcasına ısırdım.
Cade'in geri dönmeyeceğinden emin olana kadar bekledikten sonra ise kalkıp Kevin'a yardımcı olmaya giriştim. Kevin aldığı ceza karşısında susarak isyan ediyor gibi görünse de ben tüm bu süre boyunca homurdanıp, Cade'e sesli bir şekilde sayıp sövmekten geri durmamıştım. Hatta zaman zaman bu konuda da yaratıcılığımı konuşturup Kavin'ın hayret ve hayranlık dolu bakışlarını üstüme çekmiştim.
Bir kaç saat içinde işimizi bitirmiş olsak da emindim ki hem Kevin'ın hem de benim üstümdeki yorgunluğun tek sebebi sinirlerimizin bozulmuş olmasındandı.
İşimiz bittiğinde Kevin tekrar odasına dönerken ben bitkince kanepeye yığıldım.
Uyandığımda Cade'in yatağındaydım ancak Cade ortalıkta görünmüyordu. Beni ağrıyan kaslar, tutulmuş bir bel ve boyundan korumaya yönelik bu incelik Cade'in tavırlarıyla örtüşmüyordu. Ancak belki de bu durumu çok fazla yadırgamamalıydım. Zaten en başından beri gerek söyledikleri, gerekse de yaptıklarıyla tuhaf bir ruh hali içindeydi Cade. Bir şey söylerken aslında başka bir şeyi ima ediyor, bir şey yapıyorsa altında nedense hep başka bir sebep yatıyor gibi bir izlenim bırakıyordu bende.
Aklımdaki tüm bu düşüncelerle homurdanarak banyoya gidip yüzüme biraz su çarptım ve aynadaki görüntüme bakıp saçıma başımı elimden geldiğince düzeltmeye çalıştım. Çokta başarılı olamamış olsam da hiç yoktan iyiydi.
Semiramis hep, "Kötü bile hissediyor olsan, bu iyi görünmene engel değildir." derdi.
Ben bu söylediğini görünüşümden çok duygularımı gizlemek için yapmış olsam da, sonuçta bu konuda onu hep dinlemiştim.
Banyodan çıktığımda Cade'i masada otururken buldum. Önünde yine bir yemek tepsisi vardı ve benim için olduğuna emindim. Sanki dejavu yaşıyor gibiydim.
"Nedense bu anı daha önce yaşamışım gibi hissediyorum."
Tek kaşını kaldırarak bana baksada bir cevap verme gereği görmedi.
Yine gevezeliği tutmuş ve neşeli bir ruh halindeydi demek ki...
Masaya geçip tepsideki yiyeceklere yumulunca açlıktan ölmek üzere olduğumu anladım.
"Bir erkek gibi yemek yediğini söyleyen oldu mu hiç?" Sözleri beni incitmek içindi ve farkında mıydı bilmiyorum ancak hedefi on ikiden vurabileceği atışlardan birini yapmıştı ama kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda ifadesiz bakışlarının altındaki gölgelerde saklamaya çalıştığı duyguyu görebiliyordum. Pişmanlık...
Ancak bu; yediklerim boğazıma dizilirken tepsiyi ileriye doğru itmeme engel olmadı. Söylediklerinin beni rahatsız hissettirmesine izin verdiğime inanamıyordum ama konu bu adam olunca cidden kafamı kontrol ettirmem gerekiyordu.
Bununla birlikte ben duygularımı karşımdakilere belli etmemek konusunda Cade'den çok daha ustaydım. Bana baktığında ne bir alınganlık ne de gücenmişlik görebildiğinden emindim. Görebildiği tek şey umursamazlık ve boş vermişlikti. "Evet, annem... Ve aslını istersen senin söylediklerin bile onunkiler yanında kibar bir ifade gibi kalıyor." Bakışları dikkatle yüzümde gezindi ve tıpkı düşündüğüm gibi orada söylediklerinin üstümdeki etkisini göremedi.
Bu söylediğim doğruydu ancak tek bir farkla; Semiramis'in söylediklerini umursamazdım. Kim bilir belki zamanla Cade içinde aynı şeyi yapmayı öğrenirdim. Ancak önümüzde bu kadar uzun bir süre olacağını sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...