"Kurul üyelerini de toplamalısın. Bu önemli."
"Ne kadar önemli olduğuna ben karar veririm Alina. Sen anlatmaya başla, gerekirse onları durumdan haberdar ederim."
"Sana önemli olduğunu ve onları da çağırman gerektiğini söylüyorsam, inan bana ölüm kalım meselesidir..." duraksadım ve "Anne" diye ekledim. Hemen arkamda duran Dayana'nın tedirgince iç geçirdiğini duydum.
Normalde onunla asla böyle konuşmazdım. İşte sırf bu yüzden bile ne kadar ciddi olduğumu anlaması gerekirken, tam aksine durumu basitleştirmek için elinden geleni yapıyordu.
Bazen bizi yok oluşa götürenin, çoğumuzda bulunan bu kibir olduğunu düşünürdüm. Biz tanrı ve tanrıçaların çocuklarıyız, biz ölümsüzüz algısı...
İşte... Tanrı ve tanrıçaların soyundan gelmeyen ölümsüzler, bir şekilde bizi yeniden avlamaya başlamış, üstümüzde deneyler yapmış ve erkek çocuklar doğurmamızı sağlamışlardı. O erkek çocuklarıyla kendilerine ordular kurduklarından ve savaşçıları olarak kullanmaya başladıklarından, ayrıca ölümsüzlüğümüzün sırlarını bir şekilde keşfedip şimdiden ömürlerine ömür katmış olduklarındansa bahsetmeme gerek bile yoktu.
Semiramis gözlerini kısarak dikkatle beni inceledi. Yine konuşmaya gerek görmeden, yanındaki kurul üyesine başıyla onay vererek dediğimi yapmasını sağladı.
Aslında yaşlılarımızın karada bile birbirlerine düşüncelerini gönderebildiklerinden şüphelenirdim. Özellikle de annemin... Pardon Semiramis'in, ya da belki de kraliçemin demeliyim... Emin değilim.
Kurul üyelerinin gelmelerini beklerken bakışlarını hala üzerimde hissedebiliyordum, dönüp ona baktığımda haklı çıktığımı gördüm.
Beline kadar gelen sarı dalgalı saçları, mavi gözleri, endamı ve havasıyla gerçekten bir tanrıçaya benzerdi. Ondan aldığım tek şey gözlerimdi. Fiziğimiz birbirine benzese de o kırılgan ve narin görünürken -ki aslında bu büyük bir yanılsamaydı çünkü bir Gorgon'a dönüşüp koca bir gemiyi tek lokmada yutabilirdi- bense daha çok olduğum gibi bir savaşçıya benzerdim.
Yapım daha kaslıydı. Ayrıca Semiramis'e göre; oturuşum, kalkışım hatta yürüyüşüm bile kaba sabaydı. Kızıl saçlarımı ise muhtemelen kim olduğu konusunda hiçbir fikrim olmayan babamdan almıştım.
Babalarımızı bilmezdik. Bağlanama sorunu yaşamamamız için bize asla kimlikleri söylenmezdi. Neticede babalarımızın soyunu avlıyor ya da onlar tarafından avlanıyorduk. Her iki tarafa da bağlı olmanın bizim için kafa karıştırıcı olacağını düşünürlerdi. Haklı olup olmadıkları konusunda hiçbir fikrim yoktu ve bazen aramızda gerçekten babasını avlayanların olup olmadığını düşünürdüm.
Kurul üyeleri yavaş yavaş Semiramis'in hemen arkasında bulunan yerlerine geçtiler. Tek gelen onlar da değildi. Muhtemelen diğerlerine haber vermesi için gönderdiği kurul üyesi, beni annemden daha çok ciddiye almış ve hiyerarşimizde benden bir alt konumda konumda olan savaşçı liderleri, hatta şehirde önemli konumlarda olan bir kaç üst düzey görevliyi bile haberdar etmişti.
Herkes yerini alınca Semiramis hafif küçümser bir tonda, "İstediğin gibi Alina, hepimiz buradayız. Şimdi şu ölüm kalım meselesi neymiş anlat da bizde öğrenelim." dedi
Onlara başıma gelenleri ve esir olduğum süre boyunca yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi anlattım. Erkek deniz adamlarıyla ilgili, benden önce ekibim tarafından az çok bilgilendirilmişlerdi. Ancak tufandan sonra sistemlerine hiç bir bilgi girişi olmamasının sebebini, hepsinin ölmüş olmasına bağlamışlar, kendilerince Kevin'ı soyunun en fazla bir kaç temsilcisinden biri ilan etmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...