Ertesi gün antrenman sahasında kimse gözlerimin içine doğru dürüst bakmıyor ve bariz bir biçimde benden uzak duruyordu. Bu halleri daha önce bana karşı önyargılı davranmaları gibi değildi, sanki daha çok mahcup gibilerdi. Belki de ara sırada olsa bana bir iki yumruk atmalarına izin vermeliydim.
İstemsizce kaşlarım çatılırken, kara tahtaya sürtünen tırnaklar gibi tüm sinir uçlarımı uyaran Cade'in hemen arkamdan gelen sesini duydum.
"O kadar popüler oldun ki kimse antrenmanlarda seninle partner olmak istemiyor."
Benimle konuşurken sesinde duyduğum o keyifli tınıyla kaşlarım daha da çok çatıldı. Onunla kavga etmiyor, bedenini oradan oraya savururken bana gönderdiği akımlardan kaçmıyordum. Benimle birlikteyken, sadece birbirimizi patakladığımız zamanlarda keyifli olabildiğiyle ilgili teorime uymuyordu bu hali.
Neler oluyordu?
"O yüzden senin için de sakıncası yoksa yine bana kaldın." diye devam etti konuşmasına. Dudaklarındaki çarpık gülümsemenin kalp atışlarımı hızlandırmasını görmezden geldim. Tenim çoktan nemlenmiş ve biraz bile fiziksel aktivite yapmamış olsam da soluklarım düzensizleşmişti.
Bu kahrolası adamın bana hissettirdiği şeylere bir türlü engel olamıyordum. Aklım gerçeği biliyor ona karşı katıksız bir nefret duyuyordu. Ancak ne bedenim, ne de kalbim bunu hiçbir tarafına takmıyor ve bu da kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.
Sebebini anlayamadığım bir şekilde hep kendimi ona çekilirken buluyordum. İçgüdülerime ne olmuştu? Ya da gururuma?
Ondan koşarak kaçmam gerekirken neden dönüp dolaşıp geldiğim yer, bakışlarının sınırı içinde olmak gibi kahrolası bir istek oluyordu...
Kalbimi çıkarıp atmak istiyordum.
Kalpsiz de yaşayabilir miydim?
Babama sorulacaklar listesinin başına bunu almayı ciddi anlamda düşünebilirdim.
Rolüme devam edip umursamaz bir şekilde omuzlarımı silktim. Bir süredir Cade pataklama aktivitesi yapmamıştım. Bu onu gördüğüm an sürekli gerilen sinirlerime iyi gelebilirdi. Ayrıca elimde biraz hoş beş edecek konum bile vardı.
"Fark etmez."
Kafasıyla ringi işaret edip, "Başlayalım öyleyse." dedi.
Savurduğu tekme ve yumruklardan kaçmak tıpkı diğerlerinde olduğu gibi benim için çocuk oyuncağıydı. Ancak buna rağmen suratı grubun geri kalanı gibi gittikçe düşmüyor, aksine manyak herif daha da keyifleniyor gibi görünüyordu.
Ehhh belki de biraz canını sıkma zamanım gelmişti.
Benim açımdan gayet basit bir çelme hareketiyle sırt üstü yeri boyladığında, "Biliyor musun dün akşam odamda kime rastladım?" diye sordum.
Ayağa kalkarken hafifçe kaşları çatılmıştı ve cevabı da benim vermemi bekliyor gibi gözlerini benimkilere dikmişti.
Yine anlamamazlık oyunu oynayacaktık demek ki...
"Ray." derken, bakışlarımı yüzünün alacağı her mimiği dikkatle incelemek istediğimden ondan ayırmıyordum.
Çok kısa bir an sanki şaşkınlık yaşamış gibi olsa da yine çabuk toparlandı. Ancak tüm vücudunun gerildiğini duruşundan anlamamak mümkün değildi.
"Adamlarında en az senin kadar gizli saklı işler çevirmek konusunda berbat."
"Söyleyene de bak." derken sesindeki keyif sonunda yerini öfkeye bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasiaKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...