Geri dönenlerin haberini aldığımda spor salonunda kendi başıma antrenman yapıyordum. Hızla odama gidip bir duş aldıktan sonra büyük salona yöneldim. Yanından geçtiğim herkesin yüzünde gördüğüm korkunun, benim hayal gücümün ürünü olduğunu düşünmek fazla mı iyimser bir yaklaşım olurdu acaba?
Tam olarak neler olmuştu?
Büyük salona girdiğim an gözlerim önce Semiramis'i buldu ve olduğum yerde donup kaldım. Onu, daha önce hiç böyle afallamış ve o kibirle kaplı kontrolünü bu denli kaybetmiş görmemiştim. Sanki gözleri odağını kaybetmiş gibi boş bakıyordu.
Bakışları beni bulduğunda gözlerini sanki acı çekiyormuş gibi kapatmasından, haberlerin kötü değil, korkunç olduğunu anlamam zor değildi.
Hızla yaralı askerler arasında Bianca ve Dayana'yı aradı gözlerim. Çabam çokta uzun sürememişti çünkü sadece beş kişilerdi... Ve Kahretsin ki burada değildiler.
"Neler oldu?" diye sordum yerde kan revan içinde olanlardan bir tanesine.
"Bizi bekliyorlardı." dedi gözlerime bakmaktan özellikle kaçınarak.
"Sonra?"
"Daha öncü birlikleri gönderemeden etrafımız sarıldı. Sayıları neredeyse beş katımızdı. Çoğunun ellerinde zararsız şok tabancaları olduğunu görünce, amaçlarının bizi öldürmek olmadığına güvenip kaçmaya çalışmak yerine Kia'nın emriyle saldırıya geçtik."
"Eeee?" dedim sabırsız bir şekilde.
"Onları yenebilirdik belki ama arkadan bir birlik daha gönderdiler. O sırada geri planda kalmış beş gemi daha gördük."
Bu kez, kafasını kaldırıp bana baktı ve "Haklıydın." dedi.
Bu, şu anda bana verebileceği en gereksiz bilgiydi ve hiçbir işime yaramazdı. Gözlerindeki kederli gölgelerin arasında görebildiğim o korku ve yenilmişlik; ona bakan herkesi daha çok ümitsizliğe sürüklenmekten alıkoyamazdı.
"Sonra ne oldu?"
"Sayıları neredeyse on katımıza çıkmıştı Alina. Yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Çoğumuz yakalandık. Bir kısmımızı öldürdüler ama dediğim gibi amaçları daha çok bizi canlı ele geçirmek gibiydi."
"Peki, siz nasıl kaçtınız?"
"Komutanları dönüp size olanları anlatmamız için beşimizi serbest bıraktı, gitmemize izin verdi."
Semiramis'in gönderdiği bin beş yüz askerden -ki elimizde olanın hepsi neredeyse buydu- geriye sadece beş asker kalmıştı.
Ancak hala yerine oturmayan bir şeyler vardı. Bunu yapanlar Cade ve yanındakiler olmamalıydı. Çünkü en az beş yüzen ada gördüklerinden bahsediyorlardı. Bu kadar hızlı bir şekilde onları da ele geçirmiş olamazlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...