60. Bölüm - Cevaplar

5.9K 648 117
                                    

Cade sanki kaçıp gidecek olmamdan korkar gibi elimi sıkıca tutarken, binadan arta kalan yıkık dökük duvarların arasında çıkıp kendimizi dışarı attık. Ve son kez arkamı dönüp, şu an harabeden farkı kalmayan binaya bir kez daha baktım.

Tahribat yaratma konusunda kesinlikle mükemmel bir iş çıkarmıştım. Ancak kahrolasıca Kingu'nun çoktan kaçmış olduğunu biliyordum.

Bir savaş içinde olduğunu düşünerek çok yanılıyordu. Bu zamana kadar kendisine en ufak bir müdahalede bulunmayacak olan aptal Tanrı ve Tanrıçalarla kendince kafa tutuyor, ayrıca ona karşı en ufak bir şansı bile olmayanları avlıyordu. 

Ancak artık karşısında ona rahatlıkla müdahale edebilecek çok ama çok kızgın bir Tanrıça vardı. Üstelik Phoenix'e dönüşeninden...

İskeleye doğru giderken buraya getirildiğimde gördüğüm Kingu'nun müritlerinden oluşan askerlerin yerinde yeller esiyordu. Muhtemelen çoğu Kingu'nun saatler önceki partisine katılmış ve Cade ya da ben tarafından çoktan icaplarına bakılmıştı.

Güvenlik sistemleri olduğunu düşündüğüm tuhaf teknolojik sistemlerininse üzerlerinde tüten dumanı hala görebiliyordum.

İskeleye yaklaştığımızda karşımda Roy ve Jacob'ı görmek; elimi biran bile bırakmayan Cade'in varlığıyla çoktan hissetmeye başladığım bir ailenin parçası olma hissini çok daha fazla arttırmıştı. 

Bizi gördüklerinde yüzlerinde gördüğüm endişe, çok kısa bir an ellerimize kayan bakışlarıyla hızla yerini rahatlamaya ve bilmiş bir gülümsemeye bırakmıştı.

İyice yanlarına yaklaştığımızda ise iskelenin hemen kenarında duran botu ve çok daha ileride denizin üstünde bir duba gibi duran çıkıntıyı gördüm. Muhtemelen gelmek için Greta'nın şu anlata anlata bitiremediği denizaltını kullanmışlardı.

Bir balıktan çokta farklı olmadığım halde gemiye dönüş yolunda en azından oturacak olmam beni rahatlatmıştı.

Roy heyecanla, "O kuş olayı da neyin nesiydi öyle! Jacob o kadar tedirgin oldu ki onu sizi geride bırakıp gemiye dönmemeye zor ikna ettim." dedi sırıtarak.

Jacob ise karşılık olarak homurdandıktan sonra, "Nihayet gelebildiniz." demekle yetindi.

Roy, bir şey söyleyecek gibi ağzını açıp sanki son anda konuşmaktan vazgeçmiş gibi derin bir nefes aldı ve manalı bakışlarını Cade ile birbirine kenetlenmiş ellerimize dikti.

O an kızarabilen bir yapım olsaydı, emindim ki tıpkı bir yeniyetme gibi suratım pancara dönerdi. 

Az önce Kingu ile ilgili planlar yaparken düşündüğüm; o, Phoenix'e dönüşebilen birinci sınıf bir Tanrıça olmakla ilgili özgüvenim sanki taştan bir duvara toslamıştı.

Neyse ki Cade bu konuda benden çok daha fazla soğukkanlıydı.

"Söylemek istediğin bir şey mi var Roy?" diye sordu tek kaşını meydan okur bir tavırla kaldırıp.

Roy huzursuzca yerinde kıpırdanırken bu kez Jacob sırıtarak, "Evet Roy seni dinliyoruz." dedi.

Kafasıyla sıkıca tuttuğumuz ellerimizi işaret etti. "Sadece nihayet kafanızı gömdüğünüz kumdan çıkardığınıza sevindim diyecektim."

Ben gülümsemeden edemsemde, Cade dik dik Roy'a bakarak karşılık verince zavallı adam bir süre huzursuzca yerinde kıpırdanıp durmaya devam etti. En sonunda havayı dağıtmak için, "Sanırım Roy'un söylemek istediği nihayet aklının çalışmaya başladığı." diye araya girdim.

Bana çarpık bir şekilde gülümseyip tuttuğu elimi hafifçe sıkarak, "Sahip olduklarına sevinen, akıllı bir adamdır." dedi.

"Şimdi de Epictetos'dan mı alıntı yapıyorsun?"

TUFANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin