Yaklaşık yirmi dakika sonra kapım tekrar çalındığında bu kez gelen Micah'dı. Ne uzun, ne de kısa sayılabilecek kumral kıvırcık saçları ve atletik bir yapısı vardı. Ayrıca gözlüğü dışında, inek tiplemesi diye adlandırdıkları o saçma sapan kalıba uyan hiç bir yanı yoktu. Kadın dergilerinde ki İtalyan modellere benziyordu.
Vay canına!
Kesinlikle Trever'a rakip olurdu...
Onu hala içeri davet etmemiş ve kapıda öylece dikilip kendisine aval aval bakmakta olduğumu fark edince, "Ahhh çok özür dilerim lütfen içeri gel." deyip kazık gibi dikildiğim kapının kenarına geçtim.
İçeri girince kapıyı kapatıp, içten bir gülümsemeyle tanışma maksatlı elimi uzattım. "Trever senden bahsetti, ama hiç yüz yüze tanışmadık. Ben Alina."
Bir süre dikkatle yüzümü inceledi. Uzattığım elim öylece havada kalmıştı. Tam bu buluşmanın bana hiçbir yararı olmayacağını düşünüp elimi geri çekiyordum ki elimi sıkıp, "Ben Micah. Memnun oldum Alina." diye karşılık verdi.
"Trever kuzenim olur. Onu kırmamak için buradayım. Ancak ona söylediğimi sana da söyleyeceğim. Eğer bu konuşma can sıkıcı bir yere giderse soluğu Cade'in yanında alırım Alina."
"Hayır! Tanrılar aşkına. Neden herkes hep benden en kötüsünü bekliyor."
"Bunu bilemem. Belki de çok iyi bir ilk izlenim bırakmadığındandır."
Kaşlarım çoktan öfkeyle çatılmıştı. "Gerçekten mi? Ne gibi mesela?"
"İlk geldiğin gün yemekhanede yaptıkların malum."
"Adam bana kaltak dedi."
"Ahh! Anlıyorum. Sende bu yüzden onu boğmaya çalışarak karşılık verdin."
"Amacım bu değildi. Güçlerimin o zamana kadar farkında bile değildim Micah. Güçlerini yeni keşfederken kontrolünü kaybeden..." Duraksayarak ellerimi çaresizce iki yana açıp, "Ya da ne bileyim hatalar yapan bir tek ben miyim?" diye sordum.
"Her neyse benimle ne konuşmak istiyordun?" dedi serzenişimi kabaca görmezden gelerek.
Bana karşı olan önyargısını kıramayacağım belliydi. O da tıpkı diğerleri gibiydi ve nedense o an içimden sadece ağlamak geliyordu.
"Biliyor musun? Sanırım bir yere varamayacağız. Seni buraya kadar yorduğum için özür dilerim Micah. Ancak gitsen iyi olur." deyip çıkması için kapıyı açtım.
Omuz silkerek dışarı çıktığı ansa çoktan ağlamaya başlayarak kapıyı tekrar kapattım.
Lanet olasıcalar!
Hepsinden nefret ediyordum!
Irkımı onlara karşı önyargılı olmakla suçlayıp, kendileri de bana aynı şeyi yapıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...