"Bana annemi ve ırkımı kurtarmak için yardım etmeyeceksin değil mi?"
Kafasını olumsuz anlamda iki yana sallarken, "Bunu yapamam. Sen de yapmamalısın." dedi.
Histerik bir kahkaha attım. "Bunu yapacağım Marduk. Sen yardım etsen de etmesen de." Henüz ona baba demeye hazır değildim. Üstelik anlattığı onca şeyden sonra hazır olmamın üstünde binlerce yıl eklediğinden de emindim. Neticede Tanrı ve Tanrıçalar olarak önümüzdeki sonsuz yaşama güveniyorduk değil mi?
"Bu senin için çok tehlikeli Alina. Bu işten uzak durmalısın. Artık ait olduğun yerde gelip benimle yaşamalısın."
"Neden?" diye sorduğum an yine ikaz eden bakışlarıyla karşılaştım.
Ardındansa aklıma gelen ihtimalle kanım dondu.
"Cyrus yüzünden değil mi?" diye sordum ve bir açık vermesi için dikkatle yüzünü inceledim. Ancak tek bir renk bile vermiyordu.
"Beni korumaya çalıştığın oydu. Bana zarar vermesinden korkuyordunuz. Tüm bunların ardında o mu var?"
Yine tek bir cevap bile alamadım.
"Lanet olsun! Avlanmamızın, ürememiz için tesisler kurulup da üstümüzde onlarca farklı deneyler yapılmasının arkasında olan şu Nuh denilen grubun başındaki adam Cyrus değil mi?"
Gözleri kederle gölgelendi. "Bunu yapma Alina. Sana bir cevap veremeyecek olmak beni mahvediyor."
Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Güzel. Çünkü cevap vermiyor olmanda bana aynı şeyi yapıyor. Burada annemden bahsediyorum. Onu kurtarmaktan. Hani şu az önce herkes tarafından ne kadar düşkün olduğunun bilindiğini söylediğin Tanrıçadan."
"Benimle evine gelmelisin. Gerçekten ait olduğun yere."
Farkında bile değildi bekli ama bu söyleyip durduğu şey, benim açımdan onunla gitmem için en baştan çıkarıcı sebepti. Ait hissettiğim, güven ve huzur bulmak istediğim bir yer, bir yuva için her şeyimi verirdim.
Aslında tekrar düşündüm de bu zaman kadar beni hep izlediyse eğer, buna çaresizce ne kadar ihtiyaç duyduğumu bilmiyor olması imkânsızdı.
"Bunu yapmayacağım. Annemi, arkadaşlarımı ve ırkımı geride bırakmayacağım." derken kafamı hayır der gibi iki yana sallıyordum.
Bir anda aklıma gelen düşünceyle kaşlarım çatıldı. "Şu bahsettiğin kurallara uymamı bekleme sakın benden."
Gülümsedi. Bakışlarında ve ifadesinde sanki gurur var gibiydi.
Bu da nesiydi şimdi?
Gözlerindeki hınzır parıltıları görebiliyordum. "Bunun için bizimle yaşamayı kabul etmen gerekiyor." diyerek göz kırptı.
Bana mı öyle gelmişti yoksa verdiğim karardan hoşnut mu görünüyordu?
Tam olarak anlamam mümkün değil gibiydi. Ancak sanki yine de endişeliydi.
Düşüncelerimi onaylar gibi, "Lütfen dikkatli ol Alina. Ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu inan bilmiyorsun." dedi.
Sonra birden aklıma odamda ki kameralar ve ses dinleme cihazları geldi.
"Lanet olsun!" diye tısladım. Olan bitenlerden sonra Cade ile uğraşmak için kesinlikle hazır değildim. Yanıma yaklaşacak, üstüne üstlük birde hesap soracak olması sahip olduğum ateş gücünü deneyip de bir Cade ızgarası yapmam için yeterliydi.
Bu ateş, Tanrıları bile öldürüyordu ve Cade'i küle çevirmenin düşüncesi bile zevkten dört köşe olmama sebep oluyordu. Yapabileceklerimden korkuyordum... Ya da tekrar düşündüm de işin ucun da Cade varsa eğer yapabileceklerimi test etmek için sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...