Tam iki buçuk aydır yeni evimiz burası olmuştu.
Bianca artık çok daha iyi durumdaydı hatta zaman zaman Roy, ben ve Peter ile birlikte eğitimlere bile katılıyordu.
Onu ara sıra Roy'un şapşallıklarına gülerken bile görmüş ve bu da içimdeki iyileşip, toparlanacağına dair olan inancı daha çok arttırmıştı.
Yine Carol'ın, Cade'i kim bilir nasıl saçma sapan bir bahaneyle alıp götürdüğü o gecelerden birindeydim işte...
Gerzek kadının bu seferki bahanesini bile hatırlamıyordum üstelik...
Yatakta dönüp durmaktan sıkılmıştım.
En sonunda kalkıp üstüme bir şort ve tişört geçirerek etrafta dolanmaya başladım.
Ayaklarım her huzursuz olduğumda yaptığım gibi beni bir şekilde sahile götürmüştü.
Yol boyunca beni gören herkesin, gecenin o saatinde neden yürüyüşe çıktığımı sorguladıkları bakışlara aldırış etmeden hedefime doğru kayıtsızca yürümeye devam ettim.
En sonunda kumlara uzanıp bakışlarımı önümde uzanan simsiyah sonsuzluğa diktim.
Dalgaların sesi en güzel ninnilerden biri gibi gelmeye başlayınca arkama doğru uzandım ve yıldızların altında huzurlu olacağından emin olup, esasen çok yanıldığım bir uykuya daldım...
Yine aylar önce olduğu gibi Kingu'nun sütunlarla dolu salonundayım.
Etrafıma dikkatle bakarken, Cade ve diğerlerinin burayı yeniden bir şekle sokarken iyi iş çıkardıklarını düşünüyordum.
Biz artık bu salonu yemekhane olarak kullanıyorduk ve esasen o ana kadar Cade ve diğerlerinin burayı ne kadar titiz bir şekilde değiştirdiklerine dikkat etmemiştim bile.
Yemekhaneye girdiğimde; orada sadece birkaç ay önce neler yaşadığımı düşünmeyi bırak, aklıma bile getirmiyordum. Şu an Cade'in bunu özellikle düşünmüş olduğundan adım kadar emindim...
Bakışlarım umursamaz bir şekilde etrafta gezinirken hemen karşımda duran Kingu'ya aldırış bile etmiyordum ve bu kayıtsızlığımın onu iyice çileden çıkardığının gayet farkındaydım.
En sonunda sanki sıkılmış gibi derin bir iç geçirdim ve alaycı bakışlarımı ona diktim.
Elimle etrafı işaret ederek, "Biliyor musun? Burayı şimdi görsen tanıyamazsın." derken dudaklarım aynı zamanda alaycı bir şekilde kıvrılmıştı.
Kingu keyifli bir kahkaha attı.
"Burayı artık yemekhane olarak kullandığınızı duydum."
Elbette Bendis'den her haberi alıyordu. O zavallı Tanrıçanın, tedirginlikle gözünü hep üstümüzde tuttuğundan adım kadar emindim.
"Ahhh lütfen Bendis'e bir daha ki sefere öyle uzakta kalmayıp ziyaretimize de gelmesini söyle."
Gözleri şeytani bir parıltıyla benimkiler arasında gidip gelirken, "Böyle utangaç olmasına gerek yok." diye devam ettim sözlerime.
"Hala kimlerle oyun oynadığının farkında bile olmayan küçücük bir kızsın sen."
"Bana rüyalarımda bile huzur vermeyip, oyun oynamak için buraya çektiğinin farkında olarak söylediğini varsayıyorum sözlerini."
"Ne diyebilirim ki hoşuma gidiyorsun Alina."
"Ben senin için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim." dedim göz kırparak.
Bu kez sessiz kalarak bir tepki vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...