Greta ve Trever nihayet beni yalnız bıraktıklarında aklımdaki o kadar düşünceye ve karman çorman olan hislerime rağmen asla yapamayacağımdan emin olduğum tek şeyi yaptım; uzun ve deliksiz bir uykuya yattım. Kesinlikle yorgun bedenime ayrıca da ruh halime iyi gelmişti. Nihayet kafamda her şeyi yerli yerine oturtabilecek huzura sahip olmuştum.
Önceliğim Cyrus'du... Korkmam ve endişelenmem gereken oydu. Onu asla küçümsemeyecektim. Netice de gerek güçlerinin kontrolü konusunda, gerekse de bu konudaki deneyimi hususunda benden kat ve kat üstündü. Ancak o birinci sınıf bir Tanrıysa, bende birinci sınıf bir Tanrıçaydım. Tanrıların tanrısının kızıydım ve doğduğum günden beri bir savaşçıydım. Burada kaldığım sürece unutmaya başladığım gerçek buydu işte... Ve tekrar hatırlamalıydım.
Ancak ne olursa olsun ona karşı bir düşmanlık besleyemiyordum. Kim; hamile karısını, annesini ve babasını öldüren kişiden intikam almaya çalışmaz ve bu uğurda karşısına çıkan herkesi ezip geçmezdi ki? Özellikle de düşmanının kendi çocuğu konusunda anlayışlı olabileceğini düşünmüyordum.
Hem babam nasıl bir adamdı da hamile bir kadını -Tanrıça bile olsa- öldürebiliyordu?
Bu düşünceyle kaşlarım istemsizce çatıldı. Aslında Marduk'u tanımıyordum bile...
Başkalarının yaptığı saçmalıklara kendimce bahaneler bulma kotamı çoktan doldurmuştum.
Bu yüzden içimden "Seninle konuşmam lazım." diye geçirdim ve birkaç saniye içinde işte babam yine karşımdaydı.
Üstelik elinde kızarmış çörekler, çilekli milkshake ve yüzünde bilmiş bir gülümseme vardı.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Şaka yapıyor olmalıydı!
Lanet çöreklerin kokusunu aldığım an karnım ortama yıldırımlar düşer gibi guruldamaya başladı. Odamın sessizliği içinde seslerin geldiği yerin midem olduğunu inkâr etmek imkânsızdı.
Bu yüzden umursamamaya karar verdim, ayrıca en son ne zaman bir şeyler yediğimi hatırlamıyordum bile. Hızla yataktan kalktım ve elindeki kahvaltılığa saldırdım. Yani benim favori kahvaltılığıma...
Yeryüzünde yaşadığımız süre boyunca en büyük tutkum bunlardı. Her öğünüm de kızarmış çörek yesem ve çilekli milkshake içsem yine de sıkılmazdım.
Elbette Semiramis bu düşkünlüğümü fark edene kadar... Ona göre bu tarz yemekler vücudumu çöplüğe çeviriyordu ve kesinlikle yasaktı. Tabi bu dışarda tek başıma vakit geçirdiğim zamanlarda lezzetli arzularımın peşine düşmeme engel değildi.
Marduk'un bunu biliyor olmasına şaşırmamam gerekiyordu ama yine de şaşırmıştım.
İlk çöreğimi bitirip ara vermeden ikincisine geçtiğim an yüzünü buruşturarak, "Size nasıl şeyler giydiriyorlar bu lanet yerde." diyerek kafasını çevirdi.
Tıkınmaya devam ederken gidip üstüme bir tişört geçirip yatağıma oturdum.
"Böyle çok daha iyi." demiş olsa bile hala kafasını onaylamadığını belli eder gibi iki yana sallıyordu.
Bir an dikkatim dağılmışta olsa ona soracağım şeyler tekrar aklımda gün yüzüne çıkarken tüm iştahım kaçmıştı.
Elimdeki çöreği diğerlerinin yanına bırakıp kafamı kaldırdım ve gözlerimi ona diktim.
"Cyrus ile ilgili bir şey sormalıyım." dememle birlikte bıkkın bir soluk verdi.
"Dinliyorum."
"Annesini ve babasını savaşta ölündürmüş olmanı anlayabilirim. Ancak hamile bir kadını nasıl öldürebilirsin?" diye sordum kınar gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasíaKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...