Trever'la birlikte asansörden çıkıp odamın olduğu koridora girdiğimizde; o, neden bahsettiği hakkında hiçbir fikrimin olmadığı bir şeylere kahkahalarla gülerken, benim artık adımlarımı doğru düzgün atabilmek için tüm irademi ve azıcık kaldığını hissettiğim enerjimin hepsini buna odaklamam gerekiyordu.
Ona fiziksel durumumla ilgili dürüst davranıp davranmamak konusunda kararsızdım. Muhtemelen revire gidip Win'le görüşmem konusunda ısrarcı davranırdı ve bu da olan bitenden, Cade'de dâhil herkesin haberdar olmasına sebep olurdu.
Damarlarımda gezinen kavurucu acı giderek artıyordu. Trever'ı bir şekilde başımdan savmam ve artık katlanılmaz hale gelen bu lanet ıstıraptan kurtulmak için buz gibi bir duş alıp, kendimi bir an önce yatağa atmam gerekiyordu. Suyun üstümde bırakacağından emin olduğum yatıştırıcı etkisi ve iyi bir uykuyla kendime geleceğimden emindim. Tam o sırada evren bana bir işaret göndermek istermiş gibi Cade'in kapısı açıldı.
Elindeki tabletten başını kaldırmadan, "Senin yapacak birkaç ufak işin var Trever. Maalesef geceniz burada sona eriyor." dedi.
Benim ne o tavrındaki ne de sesindeki otoriter ve kibirli tona aldırış edecek halim yoktu ancak Trever'ın hemen arkamdaki vücudunun kasıldığınının farkındaydım.
Kendimi artık iyice tükenmiş hissetmeye başlamıştım ve sanırım ilk defa Cade'le aynı fikirdeydim. Trever'ın gitmesi, benimse biran önce başımın çaresine bakmam gerekiyordu.
Aksi takdirde odamın kapısnın önünde yığılıp kalacaktım...
Trever ise kollarını göğsünde birleştirip, "Ciddi olamazsın Cade. Biz daha önce de seninle bu yollardan geçtik. Buna gerçekten bir son vermen lazım." diye karşılık verdi.
Daha önce mi demişti?
Cade nihayet tabletten kafasını kaldırıp, öfkesinden kara birer çukur gibi görünen gözlerini Trever'a dikti.
"Bununla onu bir tutacak kadar aptal mısın? İnan ne halt ettiğin umurumda bile değil. Benim, hiç bir zaman istediğin şey için biraz bile çaba sarf etmek istemediğimi göremeyecek kadar kördün hep Trever?"
Beynim giderek bir pelte haline geliyor olsa da ve muhtemelen beyin hücrelerimin tamamına yakınını çoktan kaybettiğimden emin olsam da; üstü kapalı konuşmalarında ki o 'şeyin' ben olduğumdan emindim.
Fiziksel durumum yüzünden giderek katlanılmaz hale gelen gecemi, iyice berbat etmeden rahat etmeyecekti zaten...
"Trever'ın kör olduğunu sanmıyorum, ancak burada ki tek aptalın sen olduğundan eminim." dedim kendimi zorlayarak. Gayet çocukça bir cevaptı ve beynimin daha iyisini yapacak kadar çalışmadığı barizdi.
Ancak işte bu kadardı... Bunu söylemek bile kalan tüm enerjimi tüketmiş gibiydi. Artık dengemi korumak için elimle duvardan destek almak zorundaydım... Ancak ne olursa olsun boktan bir durumda olduğumu belli etmemeye kararlıydım.
Gözlerimi kırpıştırarak Cade'e baktım... Daha doğrusu Cade'lere...
Sanki söylediklerimi duymamış gibi bana bakmıyordu bile. Hala öfkeli gözleri Trever'ın üstündeydi.
Ben, "Keşke birkaç farklı Cade olsada içlerinden biri en azından benden azda olsa hoşlanabiliyor olsa..." diye saçma sapan düşüncelere dalarken, Trever ters bir ses tonuyla, "Kendini kandırmaya devam et, ancak iş işten geçtikten sonra aklın başına gelir zaten." diyerek bana dönüp yanağıma ufak bir öpücük kondurdu ve "İyi geceler tatlım." dedi.
Kesinlikle konuşabilecek durumda değildim, bu yüzden sadece kafamı Trever'ı onaylar gibi sallayarak tepki verebilmiştim. Ancak bu sadece başımın daha çok dönmesine ve acımın iyice katlanılmaz hale gelmesine sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...