Ertesi gün Cade antrenmana geç geleceği için; bu kez bir değişiklik yapıp bizi bekletmek yerine, önceden Jacob'ı yerine geçmesi için haberdar etmişti.
İşte sırf bu yüzden, antrenmanlara başladığım günden beri ilk defa partnerim Trever'dı. Ancak pekte pratik yaptığımız söylenemezdi...
Yani en azından dövüşmek konusunda...
Daha çok ben canını yakmamaya çalışarak Trever'ı sürekli yere sererken, o yüzünde arsız bir sırıtışla bu yakınlığımızın tadını çıkarıyor gibiydi. Elbette hiçbir temas fırsatını kaçırmadan ellerini üzerimden uzak tutmaktan bir an bile geri kalmıyor, bense buna her seferinde genelde kendini yerde bulduğu bir fırsata çevirerek karşılık veriyordum.
İşte bu umursamazlığı boş bulunmama sebep olup, Trever'ın beni gafil avlamasını sağladı. Bir anda sürekli yaptığı savunmayı bıraktı ve atağa geçti. Birlikte yere düşerken kendisini ağırlığı üstüne alacak şekilde döndürüp, ardındansa hızla üstüme çıktı.
Kesinlikle uygunsuz bir pozisyondaydık. Trever bacaklarını benimkilere dolamış, ağırlığını dirseklerine vermiş bir şekilde üstümde uzanırken, bir yandan da ellerimi bileklerimden kavramış kafamın üstünde tutarak yere sabitlemişti.
Yüzü benimkine o kadar yakındı ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Arzuyla kararmış bakışları gözlerim arasında gidip gelirken biraz daha da yaklaştı. Soluk soluğaydım ve ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bir yanım onu itmem gerektiğini söylerken, diğer yanım beni öpmesini istiyordu.
Tüm bu düşüncelere gömülüp kalmışken sessizliğimi bir evet olarak algıladı ve dudakları benimkileri buldu. Bu kesinlikle masum bir öpücük değildi. Baştan çıkarıcı bir şekilde yoğun ve nefesimi kesecek şekilde tutkuluydu, ayrıca o kadar ihtiyaç doluydu ki ona karşılık vermemek gibi bir seçeneğim bile yoktu.
Trever tatlı bir ıstırap dolu boğuk inlemesiyle kafasını kaldırdığında, sanki neden durduğunu anlayamamış gibi kafa karışıklığıyla ona baktım. Ancak bana değil tepemizde dikilen bir karartıya bakıyordu.
Karartı mı?
"Kalk Trever."
Tanrıça aşkına!
"Zamanlamaların hep mükemmel olmuştur." dediğini duydum Trever'ın ancak halen kendime gelebildiğim söylenemzdi.
"Sana kalk dedim!" diyen Cade'in avuçlarında titreşen mavi kıvılcımları görebiliyordum.
Trever bir anda üstümden kalkarak doğruldu. Kesinlikle mutlu görünmüyordu. Artık o da tıpkı Cade gibi sinirli, hatta öfkeden gözü dönmüş gibiydi...
İşte bu harikaydı. Sabah sabah aldığım testosteron kokusuna bayılırdım. Kokusu tıpkı şey gibiydi... APTALLIK!
Gerçekten zamanlama konusunda kusursuzdu. Ayrıca umarım bir ahlak dersi vermeye de kalkışmazdı çünkü bunun için fazlasıyla kirli bir sicili vardı. Ayağa kalkarken birbirlerine ölçüp biçen bakışlar atan iki adamdan gözlerimi bir an olsun ayırmadım.
"Şimdi git ve Sandy ile devam et." dedi Cade otoriter bir ses tonuyla.
Trever bir kahkaha attı ancak kesinlikle keyifli bir kahkaha değildi bu.
"Elbette. Ancak bana asıl nedenini söyleme zahmetine girersen."
"Tabi ki söylerim... Çünkü ben öyle istiyorum."
Trever kafasını onaylamaz bir şekilde iki yana sallarken Cade'i daha çok kışkırtmak ister gibi sırıtıyordu da.
"Senin derdin bu değil Cade ve gerçek sebebini ikimiz de biliyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...