Ayrıca bu üç gün boyunca yeni bir kuyruk da edinmiştim.
Tammuz nereye gitsem yanımdaydı.
Tesiste kalmaya başladığının ertesi günü peşime takılmıştı. Artık görevinin beni korumaktan çok sabrımı sınamak ve irademi test etmek olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Sabah kahvaltılarında, Cade ile hemen yanımızda oturuyor. Cade onay vermediği için her sabah yapmayı günlük bir rutin haline getirdiğimiz küçük toplantılara katılamasa da çıkışta beni bekliyor oluyordu.
İnsanlarla yaptığım antrenmanı bir köşeye geçip seyrediyordu.
Öğle ve akşam yemeklerinde de hemen dibimde bitiyordu.
Spor yapmaya gittiğimde hemen yanımda dikiliyor ve dikkatle beni izliyordu.
En sonunda patlamak üzereydim. Koşu bandında son sürat koşarken ona yandan ters bir bakış atıp, "Yapacak daha önemli işlerin yok mu senin be?" diye çıkıştım.
Bakışları bedenimde gezinirken gördüklerinin hoşuna gittiğini belli eden bir takdir vardı ifadesinde, buysa benim kaşlarımın öfkeden daha çok çatılmasına sebep olmuştu.
"Açıkçası yok." derken üstüne bir de sırıtıyordu.
"İnan her gün tıpkı bir insan gibi davranmayı seçen Tanrıçalarla karşılaşmıyorum."
Yüzümü buruştururken, "Bu da ne demek?" diye sordum.
"Koşu bandında koşuyorsun Alina."
"Yani?"
"Yani buna ihtiyacın olmadığını biliyor olman lazım. Yanılıyor muyum?"
Öyle miydi gerçekten?
Dürüst olmak gerekirse hiçbir fikrim yoktu.
Ben beş yaşımdan beri her gün spor ve antrenman yapmam gerektiğinin bilinciyle büyütülmüştüm. Eğer bir gün tüm bunlara ihtiyacım olmadan süper güçlü bir Tanrıça olabileceksem, "Ne önemi vardı ki?" derdim ama bence saçmalıktı.
Koşmak en azından odaklanmamı sağlıyor ve gerilen tüm sinirlerimi rahatlatıyordu.
Ayrıca ben kendimce; böyle yetiştirilmemin bana disiplin kazandırdığını da düşünüyordum.
Bence bu alışkanlığım Semiramis'in benim için yaptığı nadir güzel şeylerden biriydi.
Dudaklarım gülümsemek üzere kıvrılırken Tammuz'a göz kırpıp, çok sevdiğim bir alıntı yaptım ve "Denemeden bilemezsin. Değil mi?" diye karşılık verdim.
Bu bir hataydı...
Ertesi gün hemen yanımdaki koşu bandında yerini alırken, "Tavsiyeni dinlemeye karar verdim." diye açıkladı.
Ancak elbette susup, işine bakacağı kadar şanslı değildim.
"Biliyor musun? Senin gibi tatlı bir hatunun burada ne işi var geçekten anlamıyorum. Bence vaktini burada boşa harcıyorsun."
"Aynı şeyi bende sana sorabilirim."
"Durma sor hadi." derken meydan okuyan bir ifadeyle kibirle gülümsemeye başladı.
Muhtemelen, kendisinin tekrar nişanlım olduğunu hatırlatacağı sorumu hevesle bekliyordu.
Ancak ben, "Söylesene senin gibi tatlı bir hatunun burada ne işi var?" derken arsızca sırıtıyordum.
"Küstahsın biliyorsun değil mi?"
Umursamazca omuz silktim.
"Umarım bir gün kıçındaki o sopayı çıkartırsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...