Herkes hareket etmeyi bırakmış olsa bile hâlâ tetikteydi.
Cade'in bedenini hemen yanımda hissettiğim an, "Şu gizlenme zımbırtısı herkesin üstünde uygulanabiliyor mu?" diye sordum. Bakışlarımı Marduk ve Tammuz'dan bir an bile ayırmıyordum.
Marduk, gözlerini devirip elini geçiştirir gibi sallandığı ansa; sanki üstümüzde görünmez kara bulutlar varmış da ortam bir anda kararmış gibi bir hisle doldum.
Cade'in, "İşgüzar herif." diye homurdanmasına ise sırıtarak karşılık verdi.
Marduk'un gözleri tekrar bana döndüğündeyse kafamı hafifçe yana eğip Tammuz'u işaret ettim.
Ne söylemek istediğimi anlamıştı.
Ve omuzlarını umursamaz bir tavırla silkerek, "Ona güvenebilirsin." diye sesli bir şekilde sormadığım soruma yanıt verdi.
Benim için fark etmezdi.
"Kingu'ya yardım edenin Bendis olduğunu biliyorsun." diyerek başladım konuşmama.
"Aslını istersen bilmiyorum Alina."
"Bana en azından şüphelenmediğini söyleyebilir misin?" diye sormama ise sessiz kalarak cevap verdi.
Belki de ona bir tutam gerçeklik verip, Bendis'in sebep olduklarını hatırlatmak gerekiyordu...
"Semiramis'i gördüm." derken ses tonumdaki hüzün gerçekti.
Ben anlatmaya devam ederken dikkatli gözleri gözlerim arasında gidip geliyordu.
"Kingu'nun oyuncağı olmuş. Eğer fark edemediysen diye söylüyorum; beni boş bulunmamdan faydalanarak Kingu'ya götüren oydu."
Gözlerindeki acıyı görebiliyordum. Bu nasıl bir prensip anlayışıydı ki sözünü tutmak; hala Semiramis'i sevdiğini net bir şekilde yüz ifadesindeki acıdan bile görebildiğim halde ödün vermekten daha iyi olabiliyordu.
Ben Cade için bir an bile düşünmezdim ki o zaten aynı şeyi benim için çoktan yapmıştı.
Babam kafasıyla Cade'i işaret edip, "Bunun, onun bir oyunu olmadığını nereden biliyorsun?" diye sordu.
"Değil."
"Bu söylediğin de benim sorumun yanıtı değil Alina."
"Cade'in beni kurtardığını biliyorsun."
"Aslını istersen sanki kurtarılan oymuş gibi düşünüyorum."
Bakışlarım Cade'e kaydı. Marduk'un son söylediğine en azından homurdanmasını bekliyordum, ancak ifadesiz yüzü sanki ona hak veriyor gibi duruyordu.
Ona ne kadar güvensem de istemeden bile olsa yaşadığım onca şeyden sonra içgüdülerim hep benden bir adım öndeydi.
Ve Kingu'nun elinden kurtulduğumuz o gün; sırtından vurulduğu an gözlerinde gördüğüm korku biliyordum ki kendi için değildi.
"Kaç Alina. Git buradan." derken ise sesinde duyduğum yalvarış; kendinden çoktan vazgeçmiş ve benim için gerekirse ölümü bile göze almış bir adamın yakarışlarıydı.
"Bu konuda bana güvenmek zorundasın." diye karşılık verdim babama.
Marduk, "Sana güveniyorum." diyerek parmağıyla yine Cade'i işaret ederken, "Ancak ona kesinlikle güvenmiyorum." diye ekledi
İşte Cade'den beklediğim homurtular sonunda çıkmıştı.
"Kingu'nun elindeki Medea'yla size kafa tutacağını biliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...