Bu saçmalıkta neyin nesiydi?
Acı, aldığım her nefeste tüm bedenimi sarsmıyor olsaydı bunun bir kâbus olduğundan ve birazdan uyanacağımdan emin olurdum. Ancak çektiğim ıstırap bir rüyayı geçtim, birini komadan bile çıkartabilecek kadar fazlaydı.
"Bunu sakın yapma." dedi babam. Konuşurken soğukkanlılığını korumaya çalıştığı titreyen ellerinden belliydi.
Cade tek kolunu belime sarıp beni sıkıca kendisine bastırdı. Aldığı her soluk, benim için ölümün soğuk nefesini ensede hissetmek tabirinin ta kendisiydi.
Göz ucuyla diğer elinden çıkan alevleri gördüm.
Bu kez kesinlikle kurtuluşum yoktu.
Tanrılar aşkına! Ve Cade aslında Cyrus'du...
Daha da önemli olması gereken şeyse; birazdan kesinlikle ölecek olduğum gerçeğiydi...
"Hiç sevdiğin birini kaybettin mi Marduk."
Ortalığı resmen bir ölüm sessizliği kaplamıştı. Kanım kulaklarımda öyle bir gümbürtüyle akıyordu ki onları duyabilmek için fazladan çaba sarf ediyordum.
"Yanıp kül olmuş bedenlerini görüp acıdan nefes alamadığını ve bir ölümsüz olmasan bu ıstırabın seni öldüreceğini düşündüğün oldu mu?"
Babam sanki Cyrus'u değilde ailesini öldürdüğünü anladığı anları bir kere daha yaşıyormuş gibi pişmanlıkla derin bir nefes alıp, gözlerini kısacık bir an kapattı. Bu süreyi kendini toparlamak için kullanmış gibi tekrar gözlerini açtığındaysa bakışlarında görünen tek şey kararlılıktı.
"Onun olan bitenlerle hiçbir ilgisi yok. Tamamen masum."
"Gerçekten mi? Bunu sen söyleyince pekte inandırıcı olmuyor. Gerçi sen masumları öldürmek konusunda uzman sayılırsın öyle değil mi?"
Cade... Daha doğrusu Cyrus, babamın annesi ve babasını öldürmesini gerçekten anlayabilse bile, karısını ve doğmamış çocuğunu öldürmesini asla kabullenemezdi.
"Onu tanıyorum." gibi artık kesinlikle hiçbir anlam ifade etmeyen ve tamamen aptalca bir mantıkla hareket etmeyecektim. Ancak içten içe biliyordum ki bu acıyı asla unutacak ve bir şekilde yoluna devam etmenin yolunu bulacak bir mizaçta değildi.
Kim edebilirdi ki?
Ben de onun yerinde olsam intikam istemez miydim?
Her sabah uyandığımda aklıma düşen ilk şey bu olmaz mıydı?
Düşmanıma aynı şekilde karşılık vermek istemez miydim?
O, milyonlarca yıldır bu acıyı içinde yaşıyordu. Milyonlarca gün, milyonlarca sabah, hatta tekrar tekrar aynı acıyı yaşadığı milyonlarca kâbus...
Gözlerim akıtmamak için uğraştığım gözyaşlarıyla yanmaya başladı.
Beni öldürmek birazda olsa kederini azaltır mıydı?
Bu, onun için cehennemden farksız bir hayattı ve birazda olsa ıstırabına son verecekse...
Aklıma gelen düşünceyle artık tutmayı başaramadığım yaşlar sel gibi yanaklarımdan akmaya başladı.
Sanki acısını artık onun yerine ben taşıyormuşum gibi canım yanıyor, kalbim o ve onca zaman tuttuğu yasla ıstırap içinde sıkışıyordu...
Elimi yavaşça uzatıp bileğine uzandım.
Ellinden çıkan ateşlerin sıcaklığını hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...