Sabah erkenden kontrol odasında toplandığımızda yine tek bir eksiğimiz bile yoktu. Herkesin hevesli bakışları Cade'de, dikkatleri ise söyleyeceklerindeydi.
Geminin motorları çoktan durdurulmuş ve devasa silindirleri andıran kolonlarla olduğumuz yere sabitlenmişti.
"Orada bizi neyin ya da kimlerin beklediğini bilmiyoruz." dedi Cade.
Bahsettiği şey; Kingu'nun yanında olabilecek Tanrı ya da Tanrıçalardı.
"Keşif için, sade üç kişi gideceğiz."
Herkes nefeslerini tutup Cade'in ağzından çıkacak isimleri beklerken. Yüzlerinde görebildiğim tek şeyin heves olması ve bakışlarında tek bir korku kırıntısı bile bulunmaması takdir edilesiydi.
"Trever ve Will benimle gelecek." derken bir an da herkes hep bir ağızdan keşif için gidemeyeceğinden söylenmeye, hatta itiraz etmeye başladı.
Onları çok iyi anlıyordum. O yüzden, Cade'in beni bulan bakışlarına umursamaz bir tavırla omuz silkerek karşılık verdim.
Sonra koca odada Cade'in, "Yeter!" diyen sesi yükseldi ve herkes kapatma tuşuna basılan elektronik makineler gibi konuşmayı kesiverdi.
"Orada her ne bulursak bulalım, içeriye sızabilirsek eğer yanımda telepatlara ihtiyacım var. Onları görenleri, aslında hiç kimseyi görmediklerine ikna edebilecek adamlara." derken bakışları grubun üstünde gezindi.
"Tanıdığımız ve güvenebileceğimiz birilerini bulmak öncelikli hedefimiz. Bilgi almamız lazım ve gerekirse içeriden yardım da alabilmeliyiz ki; gereksiz yere masum hiç kimsenin burnu bile kanamadan bu işin altından kalkalım."
Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. Bu kez konuşurken bakışları Will ve Trever'ın üstündeydi.
"Tanıdığınız insanlara öylece güvenmeyeceksiniz. Her birinizden, karşınızdaki kim olursa olsun düşüncelerini iyice okuyup, bize hala sadıklar mı yoksa Kingu'nun tarafındalar mı emin olmanızı bekliyorum. En ufak bir şüphe duyarsanız eğer, hemen sizi hiç görmediklerini düşündüreceksiniz. Aksi takdirde tüm plan suya düşer. Beni anlıyorsunuz değil mi?"
Trever ve Will bir an bile tereddüt etmeden kafalarını sallayarak onu onayladılar.
İşte bu güzel bir plandı. Çok mu riskliydi; EVET ama gerçekten masum birinin canı yanmadan bu işi halledebilmemizin de en iyi yolu buydu sanki...
Ancak dürüst olmam gerekirse planın riskli olduğu kısım; benim için masumlara bir zarar gelmemesi kadar önem taşıyan bir konuydu; yani Cade'e söz vermiş olsam bile en ufak bir pürüzde, bir Phoenix uçuşuyla bana en fazla birkaç saat uzaklıkta olacak olmasına güveniyordum.
Elbette bunu ona söylememiştim, ancak kafamdaki her şeyi de bilmesi gerekmiyordu değil mi? Daha geride kalan olmayı kabul ederken bile güvendiğim tek şey buydu...
"Ben yokken komuta Alina'da." demesiyle Melinda'nın sesli bir şekilde homurdanması bir oldu.
Ben yine o kadar umursamasam da Cade'in öfkeli bakışları birden ona döndü.
"Söylemek istediğin bir şey mi var Melinda?"
Bir anda direnişi, odadaki herkesin öfke odağı haline gelmesine sebep olmuş gibiydi.
Canının sıkılmış olduğu her halinden belliydi, ancak belli ki bir cevap vermek için gerekli kelimeleri bulamıyor gibiydi.
"Alina'nın, idarede olacak olması seni rahatsız edecekse ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi?" diye devam etti Cade sözlerine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...