80. Bölüm - Boşluk

4K 467 88
                                    

Gözlerimi tekrar açtığımda bembeyaz mermerlerle kaplı devasa genişlikte bir salondaydım. Yine hiçbir pencere olmamasına rağmen, sanki tenime değen güneş ışığının bıraktığı o tatlı sıcaklığı tenimde rahatlıkla hissedebiliyordum.

Tammuz sanki kaçıp gidermişim gibi sıkıca tuttuğu elimi biran bile bırakmadan hafifçe kenara çekilince hemen arkasında duran iki kanatlı dev kapıyı gördüm. Tıpkı her şey gibi o da beyazdı ve üzerinde elle yapılmış gibi görünen oymalı desenler vardı. 

O kadar genişti ki onu itip içeri girebilmek için birkaç kişiden yardım istememiz gerektiğini önermek üzereydim ve o kadar yüksekti ki yukarı doğru baktığımda resmen başımın döndüğünü hissedebiliyordum.

Gösteriş konusunda elbette Tanrı ve Tanrıçaların eline su dökemezdik...

Tammuz sanki cesaret vermek ister gibi elimi hafifçe sıktı ve gözlerimin içine bakarak, "Evine hoş geldin sevgilim." dedi

Bakışlarımdaki kederi silip atmanın yolu yoktu, o da en az benim kadar bunun farkındaydı. Ancak benim de ona bir şeyler vermem gerektiğini biliyordum, bu yüzden kafamı sallayarak onu onaylamakla yetindim.

Bu bile onun için yeterli bir cevap olmuştu. Zaten şu an için benden daha fazlasını beklememesi gerektiğinin farkındaydı.

Elini elimden nazikçe çekip belime koyarak beni kapıya doğru yönlendirdi.

Neyse ki onu itmemize ya da zile basarak birilerinin bizim için açmasını beklememize gerek kalmamıştı.

Kapı, biz önüne geldiğimiz zaman sanki orada olduğumuzu bilir gibi iki yana açıldı ve içerideki manzarayı gözler önüne serdi.

En az buraya geldiğimiz salon kadar geniş bir odadaydık. Yine her yer midemi bulandıracak kadar beyazdı. Bu kez geniş yuvarlak bir salondaydık. Kafamı hafifçe kaldırıp cam kubbeli tavana baktım ve bir kez daha tenimde hissettiğim güneş ışığının bir tür büyü olup olmadığını merak ederken buldum kendimi.

Ardındansa içten içe omuz silkerek, "Neden umurumda olsun ki?" diye düşündüm.

Artık umurumda olan ne vardı?

İçeri girerken kafamı hafifçe önüme eğerek Tammuz'u takip ettim.

Dairesel salonda eşit aralıklarla dizili, birbirinden farklı tam on üç tane taht vardı.

En genişinde ve tam ortadakinde Marduk oturuyordu. Hemen sağ tarafındaki taht boştu. Çünkü muhtemelen sahibi Semiramis'di ve şu an oturmak yerine hemen Marduk'un yanında durmuş, elini onun omzuna koymuş ve kederli gözlerle beni izliyordu.

Kendine gelmiş ve tamamen iyileşmişti demek... Esasen aramızda olanlardan sonra ne olursa olsun onu böyle görmek çok daha iyiydi.

Semiramis'in yanındaki sandalyenin sahibi de tıpkı onun gibi ayaktaydı. Ve sanki ona destek olmak istermiş gibi o da elini Semiramis'in omzuna koymuştu. Yanındaki Tanrıyla beraber hemen onun arkasında bekliyorlardı. Esmer ince yapılı Tanrıçanın ve sarışın Tanrının bakışlarındaki şefkati olduğum yerden bile rahatlıkla görebiliyordum.

Onların Atargatis ve Şamaş olduğunu anlamak için dahi olmama gerek yoktu.

Büyükanne ve büyükbabam da on ikiliden -ya da artık on üçlü- biriydi demek...

Henüz kafamı utangaç küçük bir çocuk gibi tam olarak kaldırıp etrafıma bakmasam da,onlar dışındaki diğer tüm Tanrı ve Tanrıçaların tahtlarında oturmuş dikkatle beni izlediğini biliyordum.

Tammuz'un yuvarlak salonun tam ortasına gelince durmasıyla, sanki o ne yaparsa aynısını yapmam önceden sıkı sıkı tembihlenmiş gibi bende durdum.

TUFANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin