Sonraki birkaç gün boyunca babamın da katılımıyla ateş ile çalışmaya devam ettim. Ardından yangın söndürme sistemini devreye sokan Greta sayesinde suya geçtim.
Sonra sıra havaya geldi ve bu konuda yine babamın yardımını almam gerekti. Bir rüzgâr oluşturmak elbette artık benim için neredeyse çocuk oyuncağıydı. Ancak ne Cade gibi yıldırımlarla, ne de Melinda gibi havanın ısısıyla nasıl başa çıkabileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Ancak bu konuda tek bir püf nokta vardı o da; tek bir elemente yoğunlaşmamaktı.
Hem yıldırımları hem de ortamdaki nemi kullanarak ısı ile oynamanın tek yolu; hem su hem de havaya odaklanmaktı. Sahip olduğum elementlerden ikisini aynı anda kullanmak başlarda neredeyse benim için ateş ile uğraşmak kadar zordu.
Babam bu durumu, "Hava ve ateş; eril, su ve toprak; dişil enerjiler barındırır. Birbirlerinin varlıklarına bu yüzden hep ihtiyaç duyarlar. Ateş hava olmadan yanmaz, ya da toprak susuz kaldığında kurur Alina. Dört element hep birbirlerini tamamlarlar ve bir araya geldiklerinde doğanın ve yaşamın dengesini oluştururlar." diye özetlemişti.
Demek istediğini tam olarak anlayabilmem için ilk yıldırımımı oluşturmam gerekmişti. Aslında ateşi kullanırken bile hava elementini kullanıyordum. Melinda'nın ya da Cade'in havayı kontrol edememesinin sebebi de buydu. Çünkü güçlerini kullanmak için elementleri kontrol edemezlerdi. Yapabildikleri tek şey elementlerin birleşiminden gelen gücün ufak bir kısmını yönlendirebilmekti.
Babama göre Tanrılarda bile durum neredeyse aynıydı. Bu yüzden dört elementi de kullanmak bir ayrıcalıktı. Yani eğer bir Tanrı ya da Tanrıça; sadece su elementi kullanılabiliyorsa olay bir tek suyu kontrol etmekten geçiyordu. Ancak hem hava hem de su elementine sahipse işte o zaman ortamın ısısı ile oynayabilir, yıldırımlar yaratabilirdi.
Kast sistemi de buradan kaynaklanıyordu...
Havadaki su elementine ulaşmam ve ona hükmetmem birkaç günümü almış olsa da başarmıştım. Cade ya da Melinda kadar bu konuda henüz uzman değildim ancak sadece biraz vakte ihtiyacım vardı. Gücüme ulaşmak biraz zamanımı alıyordu ancak yapabiliyordum. Biraz pratikle bunun da üstesinden gelebilirdim.
Toprak ise düşündüğümden çok daha sıkıntılı oldu. Çünkü kullanabileceğimiz toprak bulmak kadar bu konuda çalışmakta problemliydi. Neticede hangarda çalışıyor olsak da deneme yapmak için tekrar bir deprem yaratamazdım. Zemine yayılan toprağı babam sağlamıştı. Ona sadece çalışmak için toprağa ihtiyacımız olduğunu söylemem yetmişti. Ertesi gün hangarda bizi toprak dolu bir zeminde bekliyor ve banam kuş tutmuş kedi gibi gülümsüyordu.
Düşündüğümden çok daha eğlenceliydi. Topraktan koca şekiller yaratabiliyor ve onları kontrol edebiliyordum. Koca bir King Kong yaratıp, Greta'yı çamurdan gorilimin avuçlarına aldığımda, canlandırmaya çalıştığım film sahnesi Greta'nın çığlıklar atarak verdiği tepki sayesinde mahvolmuş olsa da yine de görülmeye değerdi.
Toprak ile yapabileceğim çok daha fazla şey vardı. Mesela tıpkı daha önce yaptığım gibi depremler, heyelanlar yaratabilirdim. Bitkiler üzerinde kontrol sağlayabilirdim.
Hatta birinin vücudundaki toprak elementini çekip; güçsüz saç, tırnak ve kemik yapısına sahip olmasına, kemik erimesi ve kemik kırılmalarına, ayrıca kamburluğa bile sebep olabilirdim. Kişinin kendisini bir temelden yoksun ve köksüz hissetmesini sağlayabilirdim.
Bu gücü test etmek isteyebileceğim birkaç kişi tanıyor bile olabilirdim...
Bir sonraki gün babam ve Greta'yla yaptığım antremandan odama döndüğümde büyük bir sürprizle karşılaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUFAN
FantasyKavuşamadığı prensinin ardından ağlak gözlerle bakan o deniz kızı hikâyelerini unutun. Çünkü gerçekle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bu sadece onları zayıf, duygusal ve güçsüz birer mitolojik varlık olarak düşünmeniz için bilinçli olarak yaratı...