Bölüm 4

23.7K 965 101
                                    

YİĞİT

Sebo' dan ne yapıp edip, bu adamı bulacağına dair sözü aldıktan sonra iki hafta geçti. İşlerin sandığımızdan çok daha yavaş ilerlemesi Sarp Bey' in sinirlerini bozsa da karşımızdaki insanın meziyetleri, gün geçtikçe gözümüzde büyümesine neden oluyordu. İsminin hakkını verdiği kesindi. Zümrüd-ü Anka kuşu diğer adıyla "Simurg", Pers mitolojisinde yer alan, Avrupalıların "Phoenix" dediği, Kaf dağında yaşayan ve küllerinden doğan efsane bir kuştu. Bizim de gecemiz gündüzümüz Simurg olmuştu.

Ta ki Sebo sıcak bir Haziran günü arayıp beni çağırana kadar.

Kapıyı bile çalmadan girmiştim. En son kapıyı çalmadan girdiğimde gördüğüm görüntü bir an aklıma geldiği için pişman olsam da söyleyeceklerim çok önemliydi.

"Sarp Bey! Antalya!"

O kadar heyecanlıydım ki, anlamsızca konuya girmiştim.

"Antalya' da. Bulduk yani Sebo buldu. 10 kilo falan zayıflamış 2 haftada ama önemli değil! Bulduk abi, bulduk. Antalya'da."

***

Uçak inişe geçtiğinde çözmüş olduğum kemerimi bağladım. Sarp Bey adamı hemen alıp gelmemi istemişti ve yanıma Beyrut' u vermişti. Beyrut, 1.95 boyunda 150 kilo bir adamdı. Bazı meselelerde onu kullanırdık. Çevik ve zeki bir adam değildi. Ama insanları korkutma konusunda yaratıcılıkları ölçüsünde iyiydi. İnsanlar onlara yapabileceklerini düşünüp istediğini verirdi yapmasına gerek kalmadan.

Kısa bir yolculuk olacağı için yanımıza eşya almamıştık. Simurgu bir an önce bulup İstanbul' a götürmemiz gerekiyordu. Havaalanından çıkıp bizi bekleyen siyah minibüse geçtik. Adamı rahat paket edelim diye zırhlı minibüs ayarlamıştık Antalya' daki bağlantılarımızdan. Şoförümüz nereye gideceğimizi sorduğunda Sebo' nun yazdığı kağıdı uzattım. Bir sokak arkada durmasını tembih ettim.

Arabadan indiğimizde öndeki kahverengi lüks iki üç katlı apartmanı gösterdi şoför. Apartman Eski Lara Yolu dedikleri deniz kenarında güzel bir yerdeydi. Gizli biri için bu kadar lüks bir hayat yaşamasına şaşırdım ama Antalya sıcağına daha fazla dayanamayacağım için kendimi içeri attım. Beyrut' a adamı hızlıca alıp kimseye görünmeden çıkacağımızı söylemiştim ama adamın evde olup olmadığını bilmiyordum. İstanbul' da havaalanına giderken adresten hızlı bir tahkikat yaptırıp adamın adının Nihat Zeybek olduğunu öğrenmiştim. Nihat Zeybek, bizi çok peşinden koşturmuştu. 43 yaşında, işi, eşi, çocuğu olmayan ama parası olan bir adamdı. Adına kayıtlı bir sürü apartman dairesi vardı. Kira ile geçiniyordu ve bütün gün bilgisayar başında oturup insanların işlerini bozuyordu belli ki.

Kata çıktığımızda sessizce Beyrut' a kapıyı çalmasını işaret ettim. Kapı neredeyse hemen açıldı ve uykulu mavi gözlerini ovalayan, üstü çıplak, göbekli, tıknaz bir sarışın açtı kapıyı. Beyrut kapıyı ittirdiği gibi içeri girdi. Ben de hemen arkasından girip kapıyı kapattım sessizce. Son anda üst kattan inen bir siluet görsem de aldırmadım.

"Noluyor?! Napıyorsunuz?! Lütfen, bir dakika!" diyen Nihat' ın kelimelerini ağzına tıkarak sürükleyip oturttu onu Beyrut. Boğazını gevşekçe sıkarak konuşması için alan bıraktı.

"Ulan ibneeee! Ne çok aradık seni!" diye girdim konuya.

"Anlamıyorum, ben Necdet abi ile konuştum, daha borcumun zamanı var. Kiraları toplayınca ödeyeceğim, anlaştık biz!"

Ne gevelediğini anlamadım ama kumar borcu ya da karı kız davası olduğuna şüphem yoktu.

"Kes lan!" diye kükredi Beyrut. Adam neye uğradığını şaşırdı. Hemen sustu ve gözlerini bana dikti.

"Şimdi güzel kardeşim, senin o internet bağlantını götüne sokacağım o ayrı. Ama söyle bakalım sen neden bizim cillop gibi işimizi bozuyorsun lan Simurg!" dedim. Ona adı ile hitap ettiğimde yüzünde oluşacak ifadeyi çok merak etmiştim uçuş boyu.

Mimik bile oynamadı. Evet. Aynı avel gözlerle bakmaya devam etti. Sonra sonra kendine gelip:

"Ne Simurgu beyefendi, Simurg ne? Ben Necdet Bey'e borcumu ödeyeceğim."

Hala Necdet diyor yaa.

"Lan siktirtme Necdet' ini. Simurg değil misin lan sen?"

Aptal aptal bakmasından Simurg olmadığını anlamış olsam da, kabul etmeye hazır değildim.

"Hayır efendim ne Simurgu. Bir yanlış anlama var sanırım." dediğinde Beyrut' un koluna vurarak boynunu bıraktırdım. Bu tırsak zaten bir yere kaçamazdı.

"Bu adres burası değil mi?" diyerek kağıdı uzattım adama.

"Evet burası."

"Eeee!"

"Beyefendi bakın siz anladığım kadarıyla Necdet Bey' in adamı değilsiniz. Siz ne için arıyorsunuz bu Simurg denen neyse onu."

Ne diyeceğimi bilemedim.

"İnternetle alakalı bir konu." diye geçiştirdim.

Adamın gözünde bir an bir parlama geçti. Ne olduğunu anlamış gibi büyük büyük sırıtarak konuya girdi:

" Kimden bahsettiğini anladım."

Yüzündeki geniş sırıtmayı yüzünde bir yumruk ile sabitlemeye karar verdim. Ama konuştuktan sonra tabi. Anın tadını çıkartmak için uzunca gerindikten sonra lafa devam etti:

" Yukarıdaki yavrudan bahsediyorsun sen."

" Yavru?"

"Elvan."

*

13.04.2020

Simurg [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin