Yemekhaneden çıktıktan sonra odama ilerlemeye başlamıştım. Ama aklım hala Barış'taydı. Şuan burada tüm bu kurallar daha da sıkıcı bir hâl almıştı. Ne yani yarın öğle yemeğine kadar Barış'tan bir haber alamayacak mıydım? Hatta yemeğe gelmeyecek olursa o zaman da haber alamamış olacaktım. Sıkıntıyla bir nefes verirken kendimi odamın önünde bulmuştum. Odaya girdiğimde biraz kitap okumaya karar verdim. Rastgele aldığım bir kitaba başlamıştım.
Aynı cümleyi kaçıncı kez okuduğumu bilmiyordum bile. Aklım hala Barış'taydı ve bu da kafamın dağınık olmasına neden oluyordu. En sonunda pes etmiş bir şekilde kitabı aldığım yere koyarken bu aralar yapabileceğim tek şeyi yapıp uyumuştum. Akşam yemeğini getirip kapıyı çaldıklarında gözlerimi açtım. Yemeği almak için kapıyı açarken kafamı meşgul edip duran soruyu sordum karşımdaki hemşireye. "Şey Barış'ı merak ettim de ben, bugün öğlen fenalaşmıştı çünkü?" "Merak etmene gerek yok. Öğlen sakinleşmesi için ilaç vermiştik zaten o yüzden uyuyor şuan." Onu başımla onaylarken teşekkür edip odama girmiştim.
İyiydi işte, en azından bedenen iyiydi... Yemeğimi yerken yarını düşünüyordum. Yarın ziyaret günüydü ve Lale de muhtemelen yine gelecekti. Umarım dediklerimi getirmeyi unutmazdı. Yoksa burada zaman asla geçmeyecekti. En çok canımı sıkansa hâlâ en ufak bir iyileşme etkisi göstermiyor olmamdı. Buraya neden geldiysem hâlâ aynı durumdaydım. Ama bir an önce buradan kurtulmak istiyordum. Yemeğimi yedikten sonra elbette ki tekrar uyudum. Yapacak başka bir şey yoktu zaten.
...
"Selam Nis." Barış'ın sesini duyunca bakışlarım ona kaymıştı. Bedenini masaya bırakırken yine enerjik hallerine döndüğünü anlamak zor değildi. "Selam." "Bakma öyle, iyiyim sorunum yok." "Emin misin iyi olduğuna?" Sorduğum sorular karşısında emin bir duruş göstermiş ve gözlerime bakmıştı doğrudan... "Çok iyiyim hem de." Bana göz kırptığında yutkundum. Böyle şeyler beni heyecanlandırıyordu. Bakışlarımı ondan kaçırırken yemeğime odakladım.
Bir süre sonra ise yarattığım bu sessizliği bozmak istedim. Zaten kısıtlı bir zamanımız vardı... "Dün yine dışarıdan gelirken gördüm seni. Nereye gidiyosun böyle sürekli?" Bana cevap vermek yerine üzerindeki kazağın kolunu hafifçe yukarı sıyırmıştı. Kolunun gözüken kısmında bile o kadar çok yara vardı ki. Kesikler, morluklar, çiziklerle doluydu. Nefesim kesiliyor gibi hissettim. Sargı bezi sarılı olan kısmı gösterdi. "Bunun dikiş işleri vardı. İlk gün kontrol için gitmiştim sonra da dikişleri patladığı için..." Ellerim istemsizce yara izlerine giderken canı acımasın diye neredeyse dokunmuyordum bile...
Barış gözlerini kapatınca canını yaktığımı düşünüp elimi geri çekmiştim korkuyla... "Acımıyorlar merak etme..." "Ben anlamıyorum, na-nasıl oldu tüm bunlar?" Kolunu yeniden sıyırıp kapatırken sıkıntılı bir nefes aldı. Bu kez gözlerime bakmıyordu. "Öfke problemi var bende, öfkemi kontrol edemiyorum." "Kendine zarar vermen hiçbir şeyi değiştirmiyor ama..." "Biliyorum ama o an gözüm kimseyi görmüyor, kendimi bile..." Yine bir sessizlik oluşmuştu aramızda. Demek dün bir anda o kadar yükselmiş olmasının ve hemşirenin daha önce yaptığımız gibi diyerek bunun önceden de olduğunu ima etmesinin sebebi buydu.
"Senin derdin ne?" Barış'ın sesiyle yemekteki bakışlarımı ona çevirdim. "Bir derdim olduğunu nereden anladın?" "Yani Nisa, şuan olduğumuz yere bakacak olursak tahmin etmesi çok da zor olmadı." Ah burayı hep unutuyordum. Barış o kadar normaldi ki benim için sanki normal hayatımda şans eseri tanışmışız gibi hissediyordum. Ben gülerken Barış da gülmüştü. "Ben burada olduğumuzu hep unutuyorum galiba." "Ee anlatmayacak mısın, neden burada olduğunu..?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Fanfictionİki hasta ruh birbirinde tedavi olabilir miydi? Kim bilir belki de her şeyin ilacı bazen zaman değil, seni sevecek bir kişidir. "Bu iyiydi işte. Seninle eğleneceğiz biz bundan eminim artık." "Burada fazla kalacağımı zannetmiyorum."