Barış'ın Ağzından ||
Yemekhaneye ilk gelen elbette ben olmuştum. Çağla da arkamdan koşarak gelince nefes nefese kalmıştık ikimiz de. "Hile yaptın önden başladın." "Ne yapalım bu işler böyle burada." "Çok gıcıksın." "Sen de mızıkçısın." "Kim ben mi? Barış ben mızıkçı değilim bir kere." Yemeklerimizi alıp masaya geldiğimizde yine burukça gülümsedim. Keşke burada olsan Nisa ve şu dört gün çabucak geçse... "Yine nerelere daldın meftun?" "Allah aşkına beni biraz benimle bırakır mısın?" "Hayır ya ben senin için geliyorum buraya."
"Sahi sen neden geldin kliniğe?" "Basitçe duygusuzluk diyebiliriz." "O nasıl oluyor?" "Yani ben hiç üzülemiyorum, hiç ağlamam o yüzden. Ya da hiç sinirlenemem. Yani duyguların hiçbiri yok bende ya da var ama ben bulamıyorum onları." "Çok saçma." "Hadi ya." "Yani bir insanın sinirlenmemesi onun hasta olduğu anlamına geliyor. Ama sinirlenmesi de hasta olduğu anlamına geliyor. Ee ne yapacağız biz?" "Sen de öfke kontrolü var yani öyle mi? Doğru mu anladım?" Onu başımla onayladım. "Sen sinirli değilsin sen huysuz bir kediciksin."
Ben gülerken Çağla da bana bakıp gülümsemişti. "Ayrıca sinirlenememek berbat bir şey." "Çok sinirlenmek de öyle." "Sen benim yerime de sinirleniyorsun o zaman." "Muhtemelen." "Birbirimizi tamamladık bence ne dersin?" "Ciddi anlamda bana yürümüyorsun değil mi?" Çağla gülerken ben de onu izliyordum. "Asla. Nişanlısı olan hiçbir erkek ilgimi o anlamda çekemez. Yani sen ilgimi çektin ama amacım o değil. Seni tanımak istiyorum, bir arkadaş olarak..." "Sıkıntı yok konuşuyoruz işte." "Sadece öğlen yemeklerinde." "Kurallar öyle." "Ben bir çözüm yolu buldum aslında. Yukarı çıkınca göstereceğim sana. Hem de pencereden değil."
"Bugün ziyaret günü." "Eee?" "Ee'si gelmezler mi seni ziyarete?" "Yok kim gelecek ki?" "Baban mesela? Seviyorum demiştin ya." Çağla başını iki yana salladı. "Onun öncelikleri hep başka. Yani gelmez buraya. Sana gelirler mi?" Ben de başımı iki yana salladım. "Nişanlın da mı?" "Yok o gelir de bu hafta gelemeyecek sadece." Beni başıyla onaylarken gülümsedim. "Dört gün kaldı artık, ondan sonra ona sımsıkı sarılacağım." "Süpermiş, o dört günü benimle geçireceksin artık." "Artık ne yapalım, hayaller hayatlar işte." Çağla omzuma vururken güldüm. "Beni sinirlendiremeyeceğini unuttun mu?"
"Seni sinirlendirmeye çalışmıyorum zaten." "Hıhı aynen." "Ama ben sinirlenebiliyorum Çağla'cım ve beni çok zorluyorsun canım." "Tamam bir şey demedim bak sustum." Onun kaşığını alıp yemekten uzattığımda bana bakıp sıkıntıyla bir nefes verdi. Sonra da yemişti tabii. Bir süre sessizce yemek yedikten sonra odaya ilerlemeye başladık. "Şimdi kapıyı kapatma beni bekle." "Tamam bekliyorum." Ben beklerken elinde bir iki minderle geldi. "Ben hazırlıklı gelmiştim. Her zaman her şeye hazırımdır." "Belli oluyor o."
Odamın girişine dışarı taşmayacak şekilde minderi yerleştirdi. Kendi odası için de aynısını yaptı. "Bak şimdi odadayız kimse bir şey diyemez. Bu kadar çabamdan sonra konuşuruz değil mi?" Onu başımla onaylayıp otururken o da oturmuştu hemen. "Neden bu kadar öfkelisin?" "Ha terapi yapıyoruz?" "Hıhı." "Neden bu kadar öfkeli olduğumu bilsem onu yapmazdım ve öfkeli olmazdım değil mi?" "Vay hiç böyle düşünmedim çok mantıklı." "Muhtemelen babam yüzünden. Onda da var çünkü öfke problemi." "Niye seni ziyarete gelmiyor." "Pek sevmeyiz birbirimizi. Belki ölmüştür bile en son hastaydı." "Annen peki?" "Annem ben küçükken vefat etmiş."
Beni başıyla onaylarken bir süre sessiz kaldık. "Senin annen peki?" "O öldü ya bir kaç ay önce. Çok iyi bir kadındı severdi de beni." "Bu kadar rahat bahsedebilmen tuhaf." "Barış dedim ya ben de duygu denilen şey yok." Onu başımla onayladım. Ama bu yine de tuhaf olduğu gerçeğini değiştirmezdi değil mi? "Bak sana bir şey öğreteceğim şimdi." "Bu kez ne acaba?" "Bekle." Gidip elinde kağıtlarla dönmüştü. Yarısını bana uzatırken merakla baktım. "Bir şeylerle uğraşırsan öfkeni kontrol etmen daha kolay olur bence. O yüzden sana kağıttan bir kedi yapmayı öğreteceğim." "Hadi bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
أدب الهواةİki hasta ruh birbirinde tedavi olabilir miydi? Kim bilir belki de her şeyin ilacı bazen zaman değil, seni sevecek bir kişidir. "Bu iyiydi işte. Seninle eğleneceğiz biz bundan eminim artık." "Burada fazla kalacağımı zannetmiyorum."