CEZA

16.8K 1K 208
                                    

İçiniz kor gibi yanarken susmak,acıların en beteridir.

Seneca

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlamadım. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım. Bodrum katındaydım. Kafamda küçük bir ağrı vardı. Elimle saç diplerime dokunduğumda nemli olduklarını fark ettim. Yattığım deri koltuktan doğruldum. Sırtım acıyor. Nefes alıp verirken de göğüs kafesim ağrıyor.  Tüm gece burada olduğumu farz edersek bunlar normaldi. Burası gerçekten soğuktu.

Merdivenlerden yukarı çıktım. Mutfağın camı gözüme çarpıyor ve eski anılarım depreşiyor. Dün gece bedenimi alan korku kendini yeniliyor. Kırılan cam yerine yepyeni bir cam takılmıştı.Korkuluk parçalanmıştı. Yerler temizdi. Kahrolası hava da güneşliydi. Mutfaktan içeri geçtiğimde sıcak havanın tenime temas etmesi güzeldi. Savaş ortalıkta yoktu. Bu güzeldi. Uzun süredir burada hapis kalmıştım. Şimdi kaçma sırasıydı. Tüm kulübeyi gezdim. Yine sonuç yoktu. Umutsuzca etrafa baktığımda mutfağın penceresi gözüme çarptı. Camı kırıp kaçabilirdim. Camı kıracak bir şeyler lazımdı bana. Odun parçası ve sandalye. Bilmediğim bir sebepten ötürü sandalyeyi seçtim.

Derin bir nefes alıp ciğerlerimi oksijen ile doldurdum. Sandalyeyi cama vurdum. Cam kırılmıştı ama geçerken bana zarar verecek küçük parçalar vardı. Odun parçasının yardımı ile o küçük kesikleri de kırıp düşürdüm. Derin, derin nefes alıyor ve deli gibi atan kalbime engel olamıyordum. Camdan dışarıya baktım. Yere düşen parçalar ayaklarımı kesebilirdi. Hızlıca bodrumdan ayakkabılarımı aldım. Camdan dışarı atladım.

Dışarıda olmak güzeldi Özgür olmak güzeldi. Amansızca etrafıma baktım. Hangi yöne gidecektim. Düz bir vadi ve orman vardı. Patika yoldan sonra gelen araba yolunu hesaba katmıyordum çünkü Savaş o yolu kullanıyordu. Gözüme ormanı kesip o yöne doğru koşmaya başladım.

Ormanda her yer birbirine benziyordu. Uzun süre koşmuştum. Terlemiştim ve nefes alırken çıkardığım hırıltılar beni korkutuyordu. Üçüncü kez aynı yerden geçtiğimi fark ettiğimde oturup ağlamak istedim. Ağlamaktan başka bir şey yapamamak beni sinir ediyordu. Yavaş, yavaş yürüyerek yolumu bulmaya çalıştım. Ormanın sonunda beni bekleyen bir araba yolu olmasını bekliyordum. Ama bitmiyordu bu yol. Ayaklarım bana ihanet ediyordu. Hava kararmak üzereydi. Savaş yokluğumu fark etmiş olmalıydı. Sinirinden deliye döndüğüne eminim. Bir kez daha aynı yeren geçince kendimi ağacın dibine bıraktım. Uzun bir ağaçtı. Türü ne bilmiyordum. Hiç ilgilenmezdim bu konularla. Öksürmeye başladığımda hiç durmayacağı düşündüm. Belki biraz uyursam ayaklarım yürüyecek kadar güç toplayabilirdi. Arkamdan gelen ses ile oraya doğru döndüm.

''Bunun bu kadar eğlenceli olacağını düşünmemiştim. Özellikle de dördüncü kez aynı yerden geçene kadar. ''

Gözlerimi onun kahve gözleriyle buluşturduğumda haz almış gibi görünüyordu. Çaresizliğimden zevk almıştı. Sinirden deliye döner sanmıştım. Ama o pişkince sırıtıyordu. Onu boğasım geliyordu.

''Kalk gidiyoruz.''

Emir verici cümleler. Oraya asla geri dönmezdim. Kendi ayaklarımla asla. Onların yürüyebileceklerini bile sanmıyordum ya. Yerimden kıpırdamadım. Ses çıkarmadan ağacın yanında dikilmeye başladı. Orada durarak beni izliyordu. Bu rahatsız ediciydi. Bir kez daha hiç bitmeyecek gibi öksürdüğümde sadece bakınmakla yetindi. Bu oldukça can sıkıcıydı.

Ayaklarımı zorlayarak kalktım. Ormanda bilmediğim bir yöne doğru yürümeye başladım.

Peşimden gelmiyordu. Benimle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyordu. Nereye gittiğimi anlamazken Savaş'ı önümde gördüm. Ağzım açık bir halde baktım. Yerinden kıpırdamamıştı. Aynı ağaca sırtı dayalı bir şekilde bekliyordu. Beşinci kez aynı yere gelmiştim. Bu nasıl bir gündü? Beni fark etmiş miydi bilmiyorum ama yürümeye başladı. Önümde pek seçenek yoktu. Peşine takıldım. Yavaşça yürüyordu. Ben ise ağrıyan bacaklarım ile arkasından ilerliyordum.

Ormandan çıktığımızda karşımıza gelen kulübe ile boğazımda garip bir his oluştu. Ormandan çok kolay çıkmıştı. Ben, aynı yolu kullanarak çıkamazdım bile. Görsel hafızam zayıftı galiba.

Kulübeye vardığında dışarı da uğraşıyordu. Yavaş adımlarla kulübeye geldim.  Elinde bir zincir vardı. Kocaman olan gözlerim ile onu izliyordum. Zincirin bir kısmını arada duran direğe bağladı. Diğer ucunu hızlıca benim koluma taktı. ''Ne oluyor'' Diyemeden;

''Cezasız kalacağını sanmıyordun değil mi? Tüm gece buradasın.''

Ne yani? Tüm geceyi dışarıda mı geçirecektim? Zatüre olurdum herhalde. Savaş içeri girdi. Ben kolumdaki zinciri çekiştiriyor çıkarmaya çalışıyordum. Sonunda yorgun düşüp oturdum. Hava şimdilik sıcaktı. Bileğim morardığını varsayıyordum. Benden bağımsız bir damla yanağımı ıslattı. Burnumu çektim.

~~~

Göz kapaklarım çok ağırdı. Onları kaldırmak çok zordu. Kısarak gözlerimi açtım.  Güneş yeni doğuyordu. Bileğimde zincir yoktu. Kocaman bir morluk vardı. Gözlerimi kapatarak bileğimi ovuşturdum. Hala yorgun hissediyordum. Kurumuş dudağımı yalayarak aralık bırakılan kapıdan içeri girdim. Ilık oda, üşümüş tenimi birazcık rahatlattı. Çoktan sönmüş olan sobanın yanına çömeldim. Savaş ortalıkta yoktu. Kırdığım pencere onarılmıştı. Bunu ne zaman onarmıştı?

 Savaş'ın yokluğu uzun sürmedi. Mutfaktan içeri girdi. Üzerindeki siyah tişört kaslarını belli ediyordu.  Ben ise çaresiz yavru kedisi gibi köşeye sinmiştim. Öksürüklerim hala devam ediyordu. Uzun sürüyorlardı ve benim nefes almam gerekiyordu. Beni kendime getiren Savaş'ın sesiydi;

''Senden yararlanmaya karar verdim.''

   Ona gözlerimi dikerek baktım. Ne kastediyordu bu?

''Bana öyle bakma. İsteseydim sana her dakika sahip olurdum!''

Sinir içindeki yüz hatlarım gerildi. Savaş olan hislerim. Ah! Öyle bir şey yok. Onu hayalimde öldürüyordum. On dakikada altmış kez falan.

''Bana Özgür'ü anlat.''

Neden öğrenmek istiyordu? Dayım. Annem ve babam öldükten sonra bana bakan dayım. Benim iyiliğimi düşünen tek insan. Hayatımdaki tek erkek.

''Sana hiçbir şey anlatmayacağım.''

''Düşünmek için vaktin var.''

Kafamı öne eğdim. Uzun saçlarım yüzümün kapanmasını sağlıyordu. Arkamdan gözlerimi devirdiğini biliyordum. Tamam. Sadece tahmin ediyordum.

''Konuşmayacaksan senin için güzel yöntemlerim var. Üzerinde denemek için sabırsızlandığım, karanlıktan pek hoşlanmıyordun değil mi Yalman?''

Kafamı kaldırdığımda gıcık gülümsemesi ile karşılaştım. Yalman? Bana böyle seslenmesi hoşuma gitmemişti. Üstelik karanlık korkumu bana karşı kullanıyordu. Düşüncelerimde bir kez daha Savaş'ı öldürdükten sonra ciddi olduğuna emin oldum.

Cidden bunu yapmazdı değil mi? Karanlık korkum fazlaydı benim. Kalp krizi geçirebilecek kadar fazla. Anında ölebilirdim. Sertçe öksürdüm. Öksürmemek elimde değildi. Oturduğu yerden hızlıca kalktı.

''Bir duş al ve uslu dur. Geldiğimde bir kırık cam ile daha karşılaşırsam senin için hiç iyi olmaz Yalman!''

Yalman'ı vurgulamıştı. Pek sık duyduğunuz soy isimlerinden olmayabilir. Birazda garip sayılırdı. Ben banyoya geçtiğimde, Savaş çıkmıştı. Banyoda başka bir siyah poşet ile karşılaştım. Siyah kazak ve pantolon vardı. Asıl utanç verici olan iç çamaşırlarıydı. Savaş'ın koyu kahve ateş salan gözlerine bakamıyordum zaten. Şimdi yüzüne dahi bakamayacaktım.  

Sıcak bir duş bana iyi gelmişti. Saçlarım ıslak bir şekilde içeri girdim. Daha önce hiç soba yakmamıştım ve üşüyordum. Sabaya baktım ve tüm bildiklerimi kullanmaya başladım.

İki saatlik uğraş sonunda yakmayı başarabilmiştim. Guruldayan karnım ile ne kadar zamandır yemek yemediğimi fark ettim. Mutfağa geçip kendime bir şeyler hazırladım. Mutfak oldukça küçüktü. Kahverengi küçük dolapları vardı.  Büyük bir iştah ile hepsini bitirdim. Bu sırada içerisi sıcacık olmuştu. Yatağın üstüne bir kedi misali kıvrılıp uyudum.

 

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin