DÜŞÜŞ

12.2K 608 422
                                    

Unutma, aydınlık bir yarın için, karanlık bir gecenin içinden geçmen gerekir.

Paulo Coelho  

Sadece gelecekteki mutluluğumuzun hayalini kurarken mutlu oluruz. Her şey bizim istediğimiz gibidir ve asla bir sorun çıkmayacağını biliriz. Daha kötüsü değil, tamda istediğimiz gibidir. Sonrasında mutsuz olmayacağımızı biliriz. Kısacası mutlu olmak sadece bir hayalden ibaretti.  

Tabii bir geleceğiniz yoksa bunu daha önceden kavrıyordunuz tıpkı benim gibi. Hayal kurmamak elimde değil ama kurduğum an bir geleceğimin olmamasını bilmek can yakıcıydı. Bu yüzden mutlu olmak benim için sadece bir düşünceden ibaret. Kelimelerin ötesine geçemiyor.

İnsanları düşünüp duruyorum. Bir türe aitler ve aralarında büyük farklar var. Küçücük bir alana sığdırılmış oval çizgilerden oluşan parmak izleri, zihinlerinin içinde dönen düşler, hissettikleri duygular ve zevkleri bambaşkaydı. Nasıl olur da aynı olmazlar diye merak etmemek elde değildi.

Çevremizdeki insanlarla olan benzerliklerimiz iyi bir hayat sürmek için önemliydi. Ama farklılıklarımız bizi biz yapan kritik noktalardı. Bizi diğerlerinden sinsice ayırıyor ve kendimizin daha üstün olduğumuzu düşünmemize sebep oluyordu. Hangi insan işe yaramaz olduğunu kabul ederdi ki?

Son günlerde Savaş'a benzer hareketler gösterdiğim için kendime kızıp durmuştum. Ama önemli olan benzerlikler değil farklılıklardı.

Bir insanın ölüsünü gördüğümde içimde yayılan bir soğukluk olurdu. Suratım ciddi ve ne yapmasını bilir bir halde olacaktı. Ama diğerleri benim gibi tepki vermezdi. Kimisi ağlar, kimisi ağlamayacak kadar şaşkın olurdu. Bazıları saatlerce cesede bakabilecekken, bazıları bakamazdı.

Herkesin karşılaştıkları olaylara verdikleri tepki farklıydı ve benim Savaş ile oldukça büyük bir farkım vardı: Ben bir katil değildim.

Savaş, bugüne kadar gördüğüm tüm erkeklerden farklıydı. İstediğinde bir mizah anlayışına sahip olabiliyordu. Hırçın ruhunun dışına çıktığında, karanlık bir gözlemciydi. Gölgeler arasında yaşıyordu. Bazen onunda içinde iyilik var diye düşünürken olmadığını bana ispatlıyordu.

O neydi, nereye aitti, nereden gelmişti?

Asla cevabını almayacağım soruların arasına kattım bunları da. Başta bir planının olduğunu ve cinayetlerinin bir sırası olduğunu biliyordum. Şimdiyse köşeye sıkışmıştı ve kendini kurtarabilecek bir plan yaratmak adına beni yaşatıyordu. Bu kadar uzun olacağını sanmamıştım. Uzun olduğu kadar kısa bir ömürdü.

Bazen basit bir değiş tokuşta özgürlüğüme kavuşamadım diye yanıyorum. Peki ya Savaş Ahu'yu alınca ne olacaktı? O zaman onu istiyordu, şimdiyse istemiyor. Bu karmaşanın içinde ona zarar gelsin istemiyor olmalıydı. En azından birini umursayacak kadar kalbi vardı. Ya da ben olduğunu varsayıyorum.

Beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Hava son günlerde mevsim üzerinde bir sıcaklık gösteriyordu. Bu dağın tepesinde bile sıcaktan pişmek mümkündü. Kalın giysimden kurtulduğum için mutluyum.

En son hasta olduğumu hatırlıyorum. Fazla şiddetli değildi ve sabaha kadar iyileşmiştim. Gözlerimi açtığımda ise sağlıklıydım. Uyanınca ilk iş olarak kitaplarımı incelemiş daha sonra da kalın giysilerimden kurtulmak adına çatı katına çıkmıştım. Tunç'un odasından çıktım ve kalan diğer iki odaya baktım. İçlerinde ne olduğunu merak etmiyor değilim.

Sabahın erken saatlerindeydik ve benden başka uyanan kimse yoktu. Savaş'ın çoktan çıkıp gittiğine eminim. Fazla uyumuyordu. Sadece zihnine yetecek kadar. Göz ucuyla merdivenin başına baktım. Kimseler yoktu. Yavaşça sağımdaki kapıyı açtım. Kafamı içeri uzattım.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin