TREN

11.1K 573 485
                                    

Hiçbir şey insanın hayal gücü kadar özgür değildir.

David Hume    

Bu karmakarışık çarşaflar arasında dozunu kaçırmış bir uykunun sebep olduğunu düşündüğüm bir mutlulukla uyandım. Hayır, acayip mutlu olmamın sebebi bu değildi. Geri dönüyorduk. Hem de bu gün! Sanırım dünya şimdilik mutlu olmamı sorun etmiyordu ama daha sonra bana günümü göstereceğine eminim. Bu, sadece bana verdiği bir mesaj.

Çarşafların arasından kaydım ve gece perdelerini açarak güneşin tenime vurmasını sağladım. Yüzümde aptal bir sırıtış vardı ve esnerken her yerim kütlüyordu. Biraz egzersiz yaptım. Sonrada Savaş'ı aramaya koyuldum, yine nereye kaybolmuştu bu adam? Çıplak ayaklarımın zeminde çıkardığı sesten rahatsız olarak Savaş'ı mutfakta kahvaltı hazırlarken buldum. Şu sırıtışımı suratımdan silsem iyi olurdu ama kendimi uçacak gibi hissederken olmuyordu. 

Kendime bir sandalye çektim ve oturdum. Savaş kendisi için yine fazlasıyla yumurta haşlamıştı. Oldukça formunda gözüküyordu oysa yaraları tamamen iyileşmemişti bile. Yaptığı sucuklu yumurtayı ortaya koydu ve yemeye başladı. Bu kadar mutlu olunca onun somurtkanlığı tüm günüme leke sürüyordu. Yüreğimi yiyen bir kurbağa dudaklarımı büzmeme sebep oldu.

"Bu öğleden sonra yola çıkacağız. Hazırlan," dedi ve ne ara bitirdiğini anlamadığım tabağını lavaboya koydu.

"Tamam," dedim çabucak ama Savaş ne dediğimi önemsemeden mutfaktan çıktı.

Sinirli değildi ama ne ile karşılaşacağını bilmediğinden gergindi. Şu anda ona yeryüzünün en büyük gerçeklerini de söylesem bunu yapmak beni hiçbir yere götürmeyecekti. Tabağımı lavaboya koyar koymaz yatak odasına girdim. İçimde küçük heyecan kıpırtıları vardı.

Hazırlanacak bir şey yoktu aslında ama gittiğim her yerde giysi sorunu çektiğimden evin sahibesinden binlerce kez özür dileyerek giysilerinden birkaç tanesini ödünç aldım. Küçük bir çantaya siyah düz renk bir tişört, bordo eski model ama işe yarayan bir şort ve havaların soğumasına önlem olarak koyu yeşil bir hırka attım. Koridorda sessizce ilerleyerek pedlerimden kalanları da çantaya attım.

Küçük çantayla işim bitince yolda insanların dikkatini çekmemek için kapatıcı kullandım. Ve tırnaklarıma soluk lacivert oje sürdüm. Bunun dışında başka bir kozmetik ürünle işim olmadı. Üzerimdekilerin ter koktuğunu fark edince çabucak değiştirdim. Kot bir şort giydim ve üzerine beyaz bir atlet ve kırmızı kareli gömlek. İçinde kendimi yeterince rahat hissettiğimde iyi bir yolculuk olacaktı. Çorabımla boğuşmak için yatağın kenarına oturdum.

Kot pantolonumu çizmenin içine soktuğum, salaş kazakları ve uzun örgü kaşkolleri nasıl özlediğimi anladım. Yetişkin gibi giyinmek bir dert değilmiş gibi üstelik yaz mevsimindeydik. Saçlarıma karların döküldüğü mevsimi özlemiştim ben. Eldivenlerimin parmaklarımı sarmasını ve yürürken karların çıkardığı sesi duymak istiyorum ben.

Savaş içeri girdiğinde ağzım bir karış açık kaldı. Kapıyı tıklatması gerekirdi ama içeri dalıyordu. Kızsam bana vereceği cevap belliydi: Sanki seni daha önce çıplak görmedim. Ağzımı kapadım ve ona nutuk atmayı başka bir güne sakladım. Bugün kimse mutlu olmama engel olamazdı.

"Tamam mı?"

Başımla onayladım ve Savaş ile birlikte içeri dolan kokuya anlam veremedim. "Bütün evi temizledim," dedi. Bu sefer şaşkınlıktan gözlerim büyüdü. Ben birkaç parça elbise toplarken o evi temizliyordu. Neden bu kadar iyiydi, neden bu kadar hızlıydı?

"İz kalmamalı," diye devam ettirdi konuşmasını.

"Peki, dolaşabilir miyim? Ayak izi mi olur?"

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin