FISILTI

7.7K 511 350
                                    

Yaşıyorsak; hala umut var demektir.

Seneca 

Hayaller, ruh bedeni terk ettiğinde mi sahipsiz kalırdı yoksa bir ruh geri dönülmesi imkânsız bir şekilde karardığında mı? Sanırım iki durumda da üzerlerine atılan toprağı kabul ediyorlardı. Üzerime diri diri toprak atılması eskiden olsa kulağa korkunç geldiğinden devamını dinlemek istemezdim. Şimdi ise acılarıma son verecek kadar toprağı nerede bulabilirim diye düşünüyorum. Zamanla bu kadar çok değişebileceğimi bilmezdim. 

Önüme çıkan engelleri aşma konusunda pek zekice bir yöntem izlemiyordum. Engele çarpıyor ve benden daha güçsüz olmasını diliyordum. Gün gelecek benden daha güçlü bir engele çarpacak ve paramparça olacaktım. Seçtiğim yolu değiştirmem gerektiğini biliyorum fakat o an da kaderimin iplikleri ayağıma dolanıyor beni bir kez daha düşürüyordu. 

Batıyordum. 

Fazla ağır değildim ve yarı kapalı gözlerle gittikçe koyulaşan suda sürükleniyor ve akıntıya kapılıyordum. Birilerinin beni suda boğmaya çalıştığını hatırlıyorum, silah sesleri vardı ve kan. O kargaşada bende vurulmuş olabilirdim fakat ciğerlerim suyla dolup taşarken oksijenlenemeyen hücreler yavaş yavaş ölmeye başlamıştı, sudaydım fakat yanıyor gibi hissediyordum. 

Kolumdan tutulup çekildim. Suyun üzerindeki belli belirsiz ayın yansımasını görüyordum. Ciğerlerime hava solumak istedim fakat ciğerlerimde hiç yer yoktu. Kendi taşıyamıyordum, birisi beni sudan çıkarıp toprağın üzerine bıraktı. Ciğerlerimin suyla dolduğunu sanıyordum fakat birazı da midemden çıkmıştı. Acımsı bir hava ölmek üzere olan hücrelerimi kurtarırken titrememi azaltan sıcak bir şeyle sarmalandığımın farkına vardım. 

Gözlerimi açmaya korkuyordum, kiminle neyle karşı karşıya olduğumu bilmek istemiyorum. Aynı şeyleri bozuk bir plak gibi tekrarlamak istemiyordum. Bırakıldığım zeminde kıvrılıp gözlerimi sımsıkı yumdum. Gözlerimi zorlasam açabilirdim fakat istemiyordum. Görmesem daha güvende olacaktım. Kendimi en azından buna inandırmıştım. 

"Bunları ne yapacağız, Savaş?"   

Sanrılar duyduğumu sandım fakat bu güpegündüz Tunç'un sesiydi. Gelen Savaş mıydı? Beni sudan çıkartan ve beni boğmaya çalışan adamları öldüren o muydu? Kokusunu alabilsem tanırdım fakat burnum soluk alıp verirken acıyla sızlıyordu. Boğulurken fazlasıyla zarar almıştım. Gözlerimi yinede açmadım, duyduklarımla göreceklerimin örtüşmemesinden korkuyordum. 

"Gömelim," dedi bir ses. Onu da tanıyordum ama zihnim fazlasıyla yavaş olduğundan Aslan ismi aklıma çok geç geldi. 

Ne olursa olsun artık gözlerimi açma vaktiydi. Yarı yarıya açık olan gözlerimle bulanık bir görüşle ayakta dikilen iki adama baktım. Görüntü arada bir düzelse de hala zamana ihtiyacım vardı. Yerde yatan iki bedenin artık hayatta olmadığını biliyordum. İkisi de alınlarından ve gözlerinden vurulmuştu. Kim olduklarını biliyor gibiyim ama zihnimdeki kalın sis tabakası yine tüm gerçeklerin üzerine çökmüştü. 

Savaş öne eğildi ve nefesi boynumdaki ufacık tüyleri hareketlendirdi. Yağmur, sabun ve uzun zaman öncesine ait bir kitap gibi kokuyordu. "Yankı," diye fısıldadı. Bana ilk yardımı o uygulamıştı. Hayatta kaldığıma sevinmem gerekirdi fakat çok yorgun hissediyordum. Savaş adımı solurken nefesi tüy gibi okşuyordu.  

Gözlerimin kapanmasına izin verdim. Savaş'ın beni kurtarmasına sevinemiyordum çünkü evden kaçtığım an hatırladığım en sağlam hatıramdı. Savaş'ın bu sefer iyileşmemi beklemeden canımı okuyacağına eminim. Durmadan onu zora sokuyordum. Acaba eve geldiğinde hemen yokluğumu fark etmiş miydi? Yoksa kaçtığım balkonu görene kadar işkillenmemiş miydi? Yinede suratındaki ifadeyi görmek isterdim.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin