KAMUFLAJ

12.8K 666 687
                                    

Bir şeyden çok emindim, kendimi üzdüğüm kadar kimseyi üzmedim hayatta...

Dostoyevski 

Bu güne kadar birçok insan tanıdım, birçok karanlıkta. Karanlığın her türlüsünden korktum ama Savaş'ın ki bambaşka tondaydı. Savaş'ın karanlığından kurtulmak için kendi karanlığıma saklanıp sığındığımdan haberim yoktu. Gözlerimi sıkıca yumup oldum yerde beni fark etmemesini umup durdum. Gözlerimi kaparsam onu görmezdim, onunda beni görmeyeceğini sandım. Karanlıktan bu kadar korkarken ona ihtiyacım olduğu bir an için aklımdan bile geçmemişti.

Toplumdan itilmiş olmanın getirdiği o buz gibi his, karanlıkta daha derine ilerlerken de benimleydi. Birebir aynı hissettirmiyordu ama en yakın his buydu. Öyle yalnızım ki yok gibiyim. Tam bu yüzden böyle hızlı ilerlerdim kalabalıklar arasından. Kafam kalabalık ama ruhum yalnızdı. Kimsesizliğin verdiği o buruk his kanımda dolanıyor ve uçurumun kıyısından boşluğa düşen taşlar gibi içimden parçalar koparıyordu.

Beni ben yapan tüm özelliklerimden mahrumum. Annemin göğsüne başımı koyup ağladığım zamanlar şimdi kimsesizliğin verdi karanlıkla doluyor. Kimse bana karanlıktan daha sıkı sarılmıyor, kimse beni yalnızlıktan daha çok sevmiyor. İçimdeki cesetler kokmaya başlıyor ve içten içe çürüyorum.

Elimdeki kupayı döndürüp durdum. Bu sıcak kahvenin verdiği hissi, veremeyen insanlar vardı. Savaş haklıydı, insanlar çıkarları için herkesi incitebilirdi. Gerekirse çıkarları için düşmanlarıyla dost oluyor ve ikiyüzlülük denilen hadise ortaya çıkıyordu. Kasap'ında bu ikiyüzlüler arasında veyahut da bir çıkar peşinde olduğu için ailemin peşinde olduğunu düşünüyorum. Her ne istiyorsa almayı başaramadı ya da benim gereğinden fazla bir şey bildiğimi sanıyordu.

İki ihtimalim sonucunda da ölüyorum.

Kahvemden bir yudum aldım ve sıcak içeceğimin bu yaz mevsiminde içimi yakmasını hissettim. İnsanlarla konuşmak nasıl bilmiyorum. Annem ve babam konuşabildiğim tek insanlardı. Onlar gidince bir depresyon ve hiç tanımadığım bir adamla yaşamak zorunda kaldım ve ona dayı diye seslenmek durumunda bırakıldım. Yine tüm bunlar bana insanlarla nasıl iletişime geçeceğimi öğretmiyor. Cesur ve nazik olmam gerektiğini biliyorum lakin yinede bir insanla samimi olacak kadar başarılı değilim. Savaş ile yaşaya yaşaya ona benzedim; suskun, aksi ve huysuz birisi olup çıktım.

Savaş benim dostum değil, bunu biliyorum. Ona erkek demekte bile zorlanıyorum çünkü benim gözümde bir kadına şiddet uygulayan erkek hiçbir zaman erkek olamazdı. Birçok kadına şiddet uyguladı, bende onlardan birisiydim. Hem fiziksel hem de psikolojik şiddet görüyordum. Görmeye de devam ediyordum. Yinede tüm bunlar Savaş'tan nefret etmeme yeterli olmuyordu. Onun bir hikayesi vardı ve ben o hikayeyi dinlemeden onu yargılamayacağım.

Kalbim; köprünün ucunda durup havayı koklayan kör bir adam kadar hassas, az rastlanır cinsten. Benim yerimde olabilecek çok daha güçlü kızların varlığını biliyorum ve yine benim yerimde olup da tüm bunlara katlanamayacak kızların var olduğu da kesindi lakin hiçbirinin kalbi benim gibi değildi. Onlara göre kötü veya iyi bir kalbim olabilirdi ama kimseye benzemediğini onlarda biliyordu.

Ateş çemberinin içine gitmeye zorlanıyorum. Yanmadan geçebilmem için kaç kırbaç yemem gerekiyor? Üzerime gelen vahşi avcıların keskin dişlerini köreltmek için ne yapmalıyım? Tamamen kendimi bu çöl sıcağında kaybetmeden nasıl kurtulacağım? Cevapları bilmiyorum ve öğrenmek için hepsini birebir tecrübe etmem gerektiğinin farkındayım

Öyle bir yanıyorum ki bu çölde hiç külüm kalmıyor. Anka kuşu küllerinden doğan efsanevi bir kuştu. Küllerimden yeniden doğmak isterdim ama külleri olmayan bir kız için yeterince çaresizim. Bir köşeye sıkışmış olan bedenim aslında ruhumun yansıması. Bir çocuk daha sandalyenin üzerine çıkıyor, urganı boynuna bağlıyor ve sessiz feryatları kırılan bir cama benziyordu.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin