Zorlukları karşılamanın iki yolu vardır; ya zorlukları değiştirirsiniz ya da zorlukları çözmek için kendinizi.
Phyllis Bottome
Soğuk suyu yüzüme vurdum. Tamamen ayıldığımda elime bakmadan edemiyordum. Canım yanıyordu. Boş gözlerle etrafa bakmayı bitirince günlerden hangi gündü? Tarihi bilmek için içimde büyük bir istek hissettim. Takvimin bulunduğu odaya gittim. Takvime biraz göz gezdirdim. Bu gün benim doğum günümdü. İnanmıyordum. Yirmi yaşıma basıyordum. Buna bu kadar sevinecek durumda değildim. Doğum günüme rehin tutularak giriyordum. Annemin ve babamın mezarına gidemeyerek kutluyordum. Bir çiçek bile bırakamayarak. Lanet okudum tüm hayatıma.
Alt kata indiğimde mutfaktan gelen sesler ile orada uğraştığını anlayabiliyordum. L şeklindeki kanepeye oturdum. Kumanda bana eğilme mesafesi kadar uzaktı. Başta almak istesem de daha içimde bir isteksizlik oluştu. Tüm gün burada oturabilirdim. Hiçbir şey yapmadan, etrafı izleyebilirdim.
Onun sesi ile irkildim.
''Senin sorunun ne?''
Olduğum yerden kıpırdamadım. Gözlerimi daha önce kırdığı vazonun olduğu yerden ayırmayarak cevap verdim.
''Sen. Benim sorunum sensin.''
''Yardımcı olmaya çalışıyorum.''
''Yardımcı olmak istiyorsan benden uzak dur.''
Arkamda ne yaptığını, nasıl bir ruh hali içinde olduğunu bilmeden konuşuyordum. Gözlerim hala vazonun olduğu yerdeydi. Kurduğum cümleler renksiz ve isteksizdi.
''Kalk.''
Verdiği emir cümlesine uymadım.
''Ailenin mezarına gitmek istemiyorsan sen bilirsin.''
Hızlı bir şekilde ona döndüm. Yüzünde alaycı bir ifade yoktu. Bana neden bu jesti yapıyordu anlam verememiştim. Bana neden iyi davranıyordu? Kalktım. Koltuktan gelen yay sesleri de bana bakmayan Savaş'a bu bilgiyi veriyordu. Evden çıkışını izledim. Arabanın kilidini açtığında arka koltuğa yerleştim.
Dayımın da mezarlıkta olması gibi saçma bir fikir aklıma geldi. Dayım, annemin mezarına hiç gitmezdi. En azından benim gördüğüm kadarıyla. Bana gitmem için izin verirdi ama kendisi gelmezdi. Bunun sebebini sadece tahmin edebiliyordum. Annem Özcan'ların onaylamadığı biriyle evlenmişti. Dayımla o zamanlar aralarındaki bağ incelmişti. Kopmamıştı çünkü hala beni aradığını ve sevdiğini biliyordum. Gereğinden fazla babama benzesem bile.
Arabayla oldukça uzun bir yol mesafesi kat ettik. Sonuçta mezarlığa gelebilmiştik. Burada hafif bir yağmur vardı. Yağmur olduğu içinde insanlar yoktu. Olmamaları, bir sorun çıkmasından daha iyiydi. Kapıyı yavaşça açıp yağmurun kokusunu içime çektim. Koku beni sarmalarken kendimden geçecek gibi oldum. Buradaki havayı içime çekmeyeli o kadar çok olmuştu ki!
Bir zamanlar bu mezarlıktan hiç ayrılmamıştım. Sonunda ise dayım beni almak zorunda kalmıştı.
Yolu unutmuş gibi olsam da ayaklarım yerlerini biliyordu. Mezar başlığında Yalman yazısını görünce garip oldum. Adımlarım kendiliğinden yavaşlamıştı. Annem ve babamın yanında diz üstü çöktüm. Savaş'ın arkamda olduğunu biliyordum.
''Bizi yalnız bırakır mısın?''
Ses tonum ağlamak üzere olduğumu gösteriyordu. Savaş'ın yanında ağlayarak zayıf görünmüştüm zaten. Fazla uzaklaşmamıştı. Ağaca sırtına dayadı ve beni izlemeye başladı.
Beni izlemesi umurumda değildi. Elimi toprağın üzerinde gezdirdim. Gözyaşlarım yanaklarımda yağmurla birlikte süzülüyordu. İçimi kaplayan korku kalbimde derin yaralar bırakıyordu. Sanki hançerlerle sırtıma defalarca vuruyorlardı. Kan yoktu ama oldukça büyük bir acı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...