NEFES Part -1-

13.6K 673 1K
                                    

Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil, o güce karşı koydukları için yükselirler.

Winston Churchill 

Bazı kimseler insanların doğduğu gibi değil yetiştirildiği gibi olduğuna inanırdı. Onları şekillendirenlerin verilen kararlar ve seçilen yollar olduğunu savunurlardı. Böyle düşünen insanlarla alay etmemek için kendimi zor tutuyorum. İyi niyet bir canavarı ehlileştiremezdi, sevgi bir şeytanı melek yapamazdı. İnsanın tohumu neyse toprak yüzüne de o çıkardı. Kötü bir tohuma her ne kadar iyi baksak da o yeryüzüne hastalıklı bir şekilde filizlenecekti.

Peki ya ben?

Benden olsa olsa patlak bir sokak lambası olurdu. Ancak hava aydınlandığında o boğucu karanlık biraz uzaklaştığında kendimi gereksiz gibi hissetmekten kurtarabiliyorum. Kimseye yararım dokunmuyordu ve bir gün sırf bu yüzden sökülüp atılacaktım. Bir kez olsun birilerinin benim gibi hissetmesini isterdim.

Kim olduğumu anlamakta zorlanıyorum. Bunca zamandır benimle iletişime geçen insanlar kiminle konuşuyordu. Ben bile kendimle konuşmayıp gölgemle konuşan tuhaf bir çocuktum. O insanlar öfke kusan benle mi, anne ve babasını kaybettiği için ağlayan o küçük kızla mı, yoksa etrafına bomboş bakışlar atan hastalıklı bir bedenle mi konuşuyorlardı?

Hiçbiri bir terslik olduğunu fark etmemiş miydi?

Her gece gördüğüm kabuslar zihnimin derinliklerine dolup keskin kelimelere dönüşüyor ve canımı acıtıyorlardı. Eskiden hatırlamaktan korktuğum sırlarım bile vardı. Onları şişelere bölüştürür denizlere atardım ama yine metali çeken mıknatıs gibi gelip beni bulmayı başarırlardı. Daha kötüsü olamaz dediğim günlerde o şişeleri tek tek açıp tüm sırlarımla yüzleştim.

Sonra kabuslar başladı. Kabuslarımın üzerini örtecek gülümsemem kalmamıştı, boş bakışlarımda. Cümlelerin yankısı kaç aydan beri aynıydı? Acı değiş miydi? Acının bile çeşitleri vardı ve hepsi aynı derece yakmazdı canı. Evlat acısından başka çekmediğim acı kalmamıştı ama onu da çekmiş kadar olmuştum. Beni yok eden acılar oldu, büyüten acılarda ama en kötüsü sanki bacaklarımdan iki ayrı yöne doğru çekilircesine hissettiğim tek acı oldu; ölenlerin arkasında bıraktığı tek kişi olmaktan başka bir şey değildi.

Güçlü olmam gerektiğini idrak ettiğimden beri karşıma çıkmayan zorluk kalmamıştı ama kararlılığım benim en zayıf yanım değildi. Güçlü kadınlar fırtına çıkarırdı. Fırtına olmak istiyorum. İnatçılık ve memnun olmadığımda ortaya çıkan meymenetsiz bir suratım olduğunu biliyorum ve asla kolay kolay yılmam.

Bir yerde bu dünyadaki insanlarla ortak yönlerimizden birinin de evlat olmak olduğunu duyduğumda pek sorun etmemiştim ama şimdi diğer insanlarla aramda bir ortak yönün kalmadığı gibi saçma bir hisse kapılıyorum. Ben artık kimsenin evladı değilim. Savaş'ta değildi. Bu şey onu bir canavara çevirmişti.

Beni neye çevirirdi?

Küçükken acılarını saklayan insanları severdim, hala da öyleyim. Bende acılarını ulu ortada yaşayan insanlar için üç fikir oluşurdu: Acılarını umursamayıp vurdumduymaz olanlar, acılarıyla ilgi çekenler ve acılarından sanki acı duymuyormuş gibi bahsedenler. Onları üç gruba ayırmıştım ve en çok ikinci gruptan nefret ederdim. Bir insan neden acılarıyla ilgi çekmek isterdi ki? Bu yeterince aşağılayıcı değil miydi?

Lisedeyken babası ölmüş olan birçok kız çocuğu vardı. Çoğunun okula devam ederken babaları öldüğü için kim olduklarını bilirdik ve hassas davranırdık ama içlerinden bir tanesi vardı ki onu gördükçe yumruklarımı sıkasım gelirdi. Erkeklere babasının öldüğünü söyleyip yanında durmalarını isterdi. Gıcık olurdum. Böyle bir olayı kullandığı için o kızı dövebilirdim ama yinede umursamıyormuş gibi yaptım ama aslında o kızı takip etmeden yapamıyordum. Kalem değiştirir gibi sevgili değiştirdiğinden bizim sınıftaki çocuklardan birisiyle de çıkmıştı. Teneffüste yerimden pek ayrılmadığım için kızın gelip de nasıl yavşaklık yaptığını görebiliyordum. En kötü kısmına daha gelmedim bile; erkeklerin onu biraz daha kullanayım sonra atarım dediğini bile duymuştum.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin